Okul; odaları, bahçesi, derslikleri, laboratuvarları, kütüphanesi / kitaplığı, tuvaletleri, derslikleri, toplantı salonu, kazan dairesi, koridorları, oyun alanlarıyla okul nasıl (olmalı)?
Peki okulun yukarıda saydığımız fiziki ortamları özellikle anaokulu, ilkokul ve ortaokullarda başarıyı etkiler mi, etkilemez mi?
Anladım, veli de olsanız, öğretmen, yönetici, denetleyen de olsanız, elbette cepheden / doğrudan etkilemez mi, elbette etkiler diyorsunuz.
O zaman en baştan başlayalım.
Okul.
Okul binası.
Geçenlerde inşaatı bitmek üzere olan bir okul binası gezeyim dedim. Üşenmeden, ilgilerlerden iş güvenliği malzemeleri de edinerek okulu gezmeye başladım. Zemin + beş katlı bir bina. Merdivenler çok dik değil ama basmak sayısı hayli fazla. Merdiven korkulukları alçak. Yarın bir gün filelerle kaplanacak bu merdivenler çık çık bitmiyor. Koridorlar uzun mu uzun. Labirent gibi. Yönlendirme levhaları asılmış olmasına rağmen iniş, çıkış karmaşık. Her katta her cinse hitap eden tuvalet yok. Asansör var ama henüz çalışmıyor. Okulun kurucu yöneticisine sordum, “Asansör sürekli açık kalacak mı? Hayır dedi, belirli zamanlarda belirli koşullarda açacağız. Peki, asansör görevlisi olacak mı?” yine “hayır.”
Üst katta da sınıf olacağını duyunca hayıflandım. Çocuk on – on beş dakikalık teneffüslerde bahçeye inecek, oynayacak, tuvalet ihtiyacını giderecek, kantine uğrayacak zille birlikte sınıfına girecek.
Bunun çok mümkün olmadığını anlayınca düşündüm kendi kendime, çocuk teneffüste açık havaya çıkamayacaksa, okul saati boyunca kapalı bir ortamda kalacaksa, dolayısıyla bu mekanda hoplayıp zıplamayacak mı? Bu hareketleriyle zaman zaman okul eşya, araç ve gereçlerine, kendine veya arkdaşına zarar vermeyecek mi?
Sonra okulun dış boyası, girişi, tören ve spor alanı. Okulun dış cephe boyasının çocuğun dünyasında apayrı bir yere sahip olduğunu ben değil pedagoglar söylüyorlar. Öyle çiğ renkler varki okul duvarlarında, öyle itici ki, bazen bazı renkler.
Okul koridorları. Koridorlar dar ve karmaşık genellikle. Mevcutlar ise kalabalık mı kalabalık. Oysa koridorlar geniş olsa. Çiçekler yetiştirilse bu koridorlarda. Akvaryumlar konulsa bu koridorlara. Oyun alanları yapılabilse keşke. Masa, sandelye yerine oturma sedirleri monte edilse. Madem okul çok katlı ve teneffüste çocuğun bahçeye inme imkanı yok, burada enerjisini atsa çocuk ve derse dinç ve dinamik girse.
Bazen sınav gibi görevlerle bazı okullara gidiyoruz. Öyle okullar var ki, koridorunun bir ucundan diğer ucu bir göçlük yer. Kıvrım kıvrım. Uzun süredir akılıma takılıyordu, gazette eklerinde yer alan labirentler niye itibardan düştü diye…
Sanırım bu konuda çocuklar gibi düşünüyorum, dar koridorlu, çok katlı, yüksek binalardan çocuklar gibi ben de nefret ediyorum.
Odalar, okul odaları…
Müdür odası. Bu oda okulun yönetildiği, kararların alındığı, uygulandığı, izlenip değerlendirildiği, konukların kabul edildiği, görüşmelerin yapıldığı bir mekandır. Yani öğretmenler odasından sonra okulun beyni, görünen yüzü.
Şık olmalı bu oda. Gösterişten uzak ama. Sade, güven veren bir mekan. Ferah, ışık alan, okula vakıf. Derli toplu, ulaşılabilir olmalı. Çok büyük olmamalı, kırık beyaz bir badana… Kapıda zil olmamalı, kapı aralık tutulmalı. İsteyen herkes bu odaya rahat girip çıkabilmeli. Odanın sahibi ise odayı kendi mülkiyeti olarak görmemeli. Okul dökülürken bu oda lüks, konforlu mobilyalarla döşenmemeli. Çalışmayan saat asla ve kata duvarda asılı durmamalı.
Ve çiçek olmalı bu odada, canlı canlı çiçekler olmalı.
Müdür yardımcısı, öğretmenler odası, rehberlik odası da sade ve ulaşılır olmalı. Masalar dağınık olmamalı. “Aslan yattığı yerden belli olur!” diyorlar ya, yöneticisinin de, öğretmeninin de karekteri öncelikle odasından belli olur. Ben en azından ziyaret ettiğim okullarda öğretmenler odasına kafamı uzatıp şöyle bir göz atıyorum.
Hani, öğretmenler vardır, okulun temizliğinden pek memnun olmayan. Düşünürüm hep bu öğretmenlerimiz dönüp öğretmenler odasına teneffüsten sonra şöyle dönüp bir bakalar mı hiç? Hiç akıllarına gelir mi acaba, bu odaya öğrenciler de girip çıkıyor. Yine düşünürler mi acaba, ben çocuktan dersliği temiz tutmasını istiyorum ama, benim odam ne alemde?
Z ya da normal kütüphane ile kitaplıklar. Çoğu kapalı, dağınık, sahipsiz mekanlar. Dolaplarına güzelim kitapları hapsettiğimiz kitaplıklar. Aman yırtılmasın, eskimesin diye olağanüstü gayret sarfettiğimiz şiir, öykü, romanlarımız.
Yine görüyorum bazı okullarda. Kitaplar raflarda darmadağınık. Rastgele, eğreti duruyorlar raflarda. Üzülüyorum, hem de çok üzülüyorum.
Gerçi son zamanlarda, “OKU”, “AL GÖTÜR, OKU GETİR!” logolu kitaplıklar epeyce yaygınlaştı. “Okulumda velimle okuyorum.”, “Ana kız okuldayız, okuyoruz.”, “Kitap kurdu.”, gibi kampanyalar yaygınlaştı ama akıllı telefonlarımız sayesinde yeteri itibara ulaşamadı. Zira sorarsak anında cevap alacağımız oyuncaklarımız var.
Televizyon ekranlarında izlediğimiz tartışma programlarında sık sık siz de duyuyursunuz değil mi, “Aç googleye bak!” diyen tartışmacıları.
Çok önceleriydi. Teftiş oluyordum. Oldukça tecrübeli bir müfettiş bir kitap istemişti, üçüncü sınıf çocuklarına okutmak için. Yıpranmayan bir kitap ararken mahçup olmayayım diye, uyarmıştı o yaşantısından çok istifade ettiğim müfettiş, “En yıpranmışını getir misin hocam?”
Yine bir eski müdür anlatmıştı. Ben odamın okulun giriş kapısına yakın olmasını tercih ederim. Niye mi, giriş kapısıyla odam arasını her teneffüs paspas ettiririm. Okula gelenler bakar ki bu mesafe çok temiz. Bir algı oluşur böylece, helal olsun müdürüm, baksana okul pırıl pırıl.
Ve bahçe. Okul bahçesi.
Okuların bahçesi ne yazık ki çok dar. Küçücük bahçeye koca koca binalar yapıyor, bahçeyi olabildiğince küçültüyoruz. Bazı binalar ise fi tarihinde yapılmış, eski ve küçük. Oyun sahaları yok denecek kadar az. Öğrenci mevcudu yine çok kalabalık. Tıkış pıkış bir ortam. Beton çoğunlukla okul bahçeleri. Yeşil alan oldukça az. Uygulama bahçesi yok gibi. Dersi ancak derslikte yapabiliyorsunuz.
Oysa tabiat resmini görsel sanatlar dersinde uygulama bahçesinde yaptırabilsek, çocuk ağaca, çimene, toprağa dokunarak yapabilse resmini. Yaparak ve yaşayarak.
Bahçenin temizliği çok önemli. Zira çocuğa temizlik, özellikle çevre temizliği alışkanlığı kazandırmanın yolu uygulama yaptırmaktan geçiyor. Çöp kutuları yerleştirilmiş, her sabah personel tarafından süpürülen bahçe için çocuğa, derste sınıf / ders, teneffüste nöbetçi öğretmeninin rehberlik yapması ne güzel olur değil mi?
Bir şey demiyorum ama bir çok okulun kazan dairesini şöyle bir gözünüzün önüne getirin Allah aşkına.
Çok önceden bildiğim bir okula görevlendirilen bir müdür arkadaşı cesaretlendirmek için ziyarete gitmiştim. Okulda tarihi bir müze vardı, durumu nedir diye sorduğumda müdürlüğe yeni başlamış olmanın heyecanıyla olsa gerek müze mi, demişti de şaşırıp kalmıştım.
Sonuçta okul binaları çocuğun yaşam biçimini de, duygusal gelişimini de, kısaca eğitimini de, öğretimini de doğrudan etkiliyor. Sıkıcı, yüksek ortamlarda ders ya da etkinlik yapmaya çalışan bebeler boğuluyor. Öğreneceği varsa da öğrenemiyor. Zira dikey mimari içinde yer alan evinde dört duvar arasında yaşamaya çalışan çocuk okulda da bu ortama mahkum…
Çözüm biz de, sorumluluk hepimizin omzunda. İsterseniz “sorduk” diyelim yüz çocuğa ve soralım. “Nasıl bir okul, nasıl bir okul ortamı.”
Öyleyse isterse(k) olur değil mi, bir büyük camianın mensupları olarak istersek mevcut imkanla bile başarırız.