Yük yine okul yöneticilerinin omzuna yüklendi.
Her zaman istismar edilen okul yöneticiliği şu günlerde gene tartışılıyor. Onları nasıl atayalım / görevlendirelim? Mülakat yöntemlerin en kötüsüdür, doğrusu çok doğru. O zaman sınav olsun mu, olmasın mı? Sınav yapılırsa nasıl yapılsın? Bu sınava mevcut yöneticiler girsin mi, girmesin mi?
Bu tartışmalardan okul / kurum yöneticileri yoruldu mu? Çok yoruldu. Bu tartışmalardan öğretmenler yoruldu mu, hem de inanılmaz biçimde. Bu tartışmalardan okullar zarar görüyor mu, elbette. Ya olmazsa olmazımız olan, çocuklar / öğrenciler…
Bu tartışmaların çok içinde olmasalar bile, hizmet akışı, eğitim öğretimin sürekliliği, okul politikalarının oluşumu, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi anlamında onlar da bu tartışmaların tam ortasında.
Sayın bakanın “Müdürler genel idare hizmetleri sınıfına alınacak. “ söyleminden sonra mecliste bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı, “Okul müdürlüğü için sınav yapılacak. Bunun yol haritasını şubatta açıklayacağız.” demesi fitili ateşledi.
Hemen herkes bu sözler üzerine tartışmaya dahil oldular. Tartışmaya okul müdürlerinin sadece yazılanlara yorum yapmakla yetinmeleri elbette çok ürkütücü. Üstelik bu yorumlarda kişilerin genellikle takma ad kullanmaları da bir o kadar ilginç. Aslında bu yazılanlara yorum demek de çok doğru değil, önemli bir kısmı hakaret içermekte…
Ben bu tartışmalara girmeden zamanda bir yolculuk yapıp, yöneticilikle ilgili önermelerde bulunacağım.
Çünkü alanı bildiğimi düşünüyorum. Aşağı yukarı 1995 yılından beri yönetici atama / görevlendirme süreçleriyle de yakından ilgilendim.
Mesleğe başladığım ilk yıllarda, bundan 35 yıl kadar önce okullara yönetici atamak için kurum tiplerinden faydalanırdı. Okullar A, B, C tipi olarak belirlenir bu tiplere göre de yönetici atanırdı.
C tipi okul müdürü olmak için öğretmenlikte geçen süre yeterliydi. Çünkü C tipi okul öğrenci sayısı az, bulunduğu yerleşim alanı merkezin varoşu veya kırsalı idi.
B tipi okul müdürü olmak için C tipi okulda bir süre müdürlük yapmak veya A tipi okulda müdür yardımcılığı, müdür başyardımcılığı yapmak gerekiyordu.
A tipi okul müdürlüğü için ise B tipi okulda bir süre okul müdürü olmak gerekliydi.
İl milli eğitim müdürlükleri ilkokul müdürlüğü için münhal (açık) okulların listesini açıklar buna göre şartları tutan okul yöneticileri başvuruda bulunur, Ek: 1 diyebileceğimiz puanlama üzerinden atama gerçekleşirdi. Bu sistem kurumlar arası nakile de cevaz vermekteydi.
Üstelik müdür yardımcıları ile müdür başyardımcılarını okul Müdürü belirliyordu. Hani kimilerimiz hatırlar. Müdür, müdür yardımcılığı için “istiyorum / istemiyorum” sütunları olan imza sirküleri yayımlardı. Müdür, müdür yapmak istediği kişiye öncelikle “istiyorum” sütununu imzalatır, diğer öğretmenler şeklen imza atarlardı. Bu süreçte orta öğretim kurumu müdürlerini bakanlık (personel genel müdürlüğü) doğrudan atardı. O yüzden lise müdürleri kendilerini il müdürü gibi algılar, havaları da buna göre olurdu.
Peki bu sistemin diğer sakıncaları ne idi?
- Kurum tipleri ölçütleri bilimsel değildi. Ölçütler sınırlıydı. Kent merkezinde olan, kaloriferle ısınan, öğrenci sayısı ortalamada olan bir okul A tipi çıkıyordu.
- Bir kere müdür olan atandığı okulda ilahi nihaye kalabiliyordu. Müdürü yerinden kaldırmak pek mümkün olmuyordu.
Sonra bu sistemden vazgeçildi.
Okul müdürü olmak için sınav şartı getirildi. Bu şart öncelikle mevcut müdürleri inanılmaz rahatsız etti. Ancak 1999 yılından itibaren sınav uygulanmaya başlandı.
Peki sistem nasıl işledi, aktaralım.
Öncelikle belirli kıdemi olan öğretmenler bu sınava başvurdular. Sınavı ÖSYM yaptı. 100 soru soruldu bu sınavlarda. 70 puan alan ise başarılı sayıldı. 70 puan alıp başarılı sayılan adaylar üniversetelerin eğitim fakültelerinde 21 günlük kursa tabi tutuldular. 21 günlük bu sürede müdür adaylarına bilgi depolanmaya başlandı.
Süreç devam ederken hocalar soru havuzu oluşturdular. Oluşturulan bu havuzdan kursu tamamlayan adaylar sınava atandılar. Bu sınavlardan 70-74 arası puan alanlar C, 75-79 puan alanlar B ve 80 ve üzeri puan alanlar A tipi okula müdür olarak atanma hakkı kazandılar.
Böyle bir süreç sonunda 2000 yılında sınava girip 2003 yılında okul müdürü olarak atanmış bir okul yöneticisi olarak şu hususları da paylaşmak doğru olacaktır.
- 21 günlük kurs yeterli miydi, hayır.
- 21 günlük kurs sonunda yapılan sınav adil miydi, hayır.
- 21 günlük kurs sonunda yapılan sınav sonucu ne oldu, mahkemeler bu soruların 10 kadarını iptal etti. Yani zamanın kurs veren üniversite hocaları 100 soruyu hazırlamayı becerememişti.
- Bu sınav bir kaç defa yapıldı. Kurs sonunda yapılan sınavlar sonunda yapılan ölçmelerde kullanılan yöntemler tutarlı mıydı, değil. Çünkü bir sınav sonunda her adaya 10 ek puan eklenirken bir kısmında ekleme yapılmadı.
Ya atamalar salt sınav puanına göre mi yapılıyordu, hayır. Sınav puanının % 50’ si ile Ek: 1 formundan alına puanın % 50’ sinin ortalaması atamaya esas puna oluyordu. En yüksek puan alan doğrudan valilikçe okul müdürü olarak atanıyordu.
Ek: 1 ölçütleri içe siniyor muydu, peki. Ölçütler ne idi?
Kıdem, yöneticilikte geçen süreler, hizmet içi sertifikaları, ödüller (ayrı ayrı, en çok üçü), yüksek lisans, doktora yanında komisyonların taktir puanı.
Haydi, komisyonun taktir puanı da ne demek, komisyonun kuruluş şekli nasıl?
Komisyon; yönetici atamadan sorumlu müdür yardımcısı / şube müdürü, ilde görevli bir müdür yardımcısı / şube müdürü, atama yapılacak okulun bulunduğu ilçenin ilçe milli eğitim müdürü, ilçeden seçilerek gelen bir öğretmen temsilcisi, ilçeden seçilerek gelen veli temsilcisi. Komisyon ne iş yapıyordu, taktir puanı kullanıyordu. Ne kardardı bu taktir puanı, ilk zamanlar 3 idi, sonradan 5, 7 oldu ve 20 ye kadar çıktı.
Bu işler devam ederken müdürlere rotasyon uygulamasına geçildi. Uygulanan bu rotasyon da ne yazık ki usülüne uygun uygulanmadığı için iptal edildi.
Sonra köklü değişiklik 2011 yılında yapıldı. Müdürlük artık ikinci görev idi.
2014 yılında ise bir başka köklü değişiklik…
Ne idi o yapılan?
Bütün müdürler havuza alındı. Havuza alınan bu müdürler için ilçe milli eğitim müdürü, yönetici atamaya bakan şube müdürü, insan kaynaklarından sorumlu şube müdürü, okulun en kıdemli ve kıdemsiz öğretmenleri, ile kulruldan seçilen iki öğretmen, OAB başkanı ve yardımcısından oluşan komisyon müdürleri değerlendirdi. Bu değerlendirmeden 75 ve üstü puan alanlar başarılı sayıldı. Başarılı olanlar kendi okullarında veya tercihen bir başka okulda 4 yıllığına görevlendirildi.
Artık bir müdür bir okulda 4+4 olacak şekilde 8 yıl kalabiliyordu. Her dört yıl sonunda da mülakata girmek gerekiyordu. Mülakattan 70 ve üstü puan alanlar başarılı sayılıyor ancak 90 puanın altında kalanların görevlendirilmek için pek bir şansı olmuyordu. Mülakattan yüksek almak için sendikalar devreye giriyor, sendikaların önerdiği müdürler yüksek puan alıyordu.
Arada yapılan değişikliklerin ise sayılamayacak çok olduğuna gerek bile görmüyorum. Müdür yardımcılığı görevlendirme süreçleri ise başka bir garabet olsa gerek.
Şu anda ise hiç uyugulanma şansı bulamayan bir yönetmelik var ortada. Müdürlüğü ayaklar altına aldı diye tanımlamanın çok doğru olacağı, 29494 sayılı Resmi Gazete yayımlanan bu yönetmelikte 2011 tarihli 652 sayılı kararnameye dayanıyor, 29026 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmeliği ortadan kaldırıyor, en azından mevcut müdürler için mülakata son veriyordu. Yeni adaylar içinse sınav koşulunu içeriyordu.
Hiç uygulanmadı garibim, uygulanamadı.
Peki şu günlerde oldukça fazla konuşulan okul müdürü olma süreçleri neden tartışılıyor? Neden eğitimin tüm sorunlarının sorumlusu olarak müdürler gösterilerek çok önemli müessese yıratılıyor? Neden eğitim vizyonu belgesinin unsurlarının mühim bir kısmı hiç konuşulmazken, müdürlük işi ilgili / ilgisiz kişilerce konuşuluyor?
Daha önceden yazdığım bir makalede, “Öğretmenler müdürlere niye karşı?” diye sormuş, çalışmanın aldığı yorumlar beni çok düşündürmüştü. (mhttp://www.mebpersonel.com/ogretmenler-mudurlere-niye-karsi-makale,1336.html) Yine, “üdürlerin nöbet ücreti sorununu!” dediğimizde ise emdiğimiz süt burnumuzdan gelmişti. (http://www.mebpersonel.com/mudurlerin-nobet-ucreti-sorunu-makale,1333.html)
Neyse, soru, sorun ortada. Sadete gelelim ve soralım,”Nasıl bir yönetici atama yönetmeliği öneriyorum.”
- Mülakat asla olmamalı.
- Mevcut müdürlerden sınav sonucu atanmayan / görevlendirilmeyenler de yazılı sınava tabi tutulmalı.
- Yazılı sınav sonucu atanan müdürler için Ek: 1 formu geçerli olmalı ve buradaki ölçütler bilimsel hale getirilmeli. Örneğin yöneticilikte geçen sürelerin kısıtlanmasına son verilmelidir.
- Yazılı sınav sonucu müdür olanlar uzaktan eğitime tabi tutulmalı, buradan bir puanla değerlendirilmeli., bu puan Ek: 1 formuna konulmalı.
- Yazılı sınav sonucu müdür olanların okullarında uyguladıkları projeler, elde ettiği akademik başarılar, yapılan teftişlerin sonuçları, ortaya koyduğu bilimsel, edebi ya da akademik eserlerden müdüre puan verilmeli, bu puan Ek: 1 formunda kendine yer bulmalı.
- Yüksek lisansa ve doktora eğitimine mevcut yapıda olduğu gibi ayrıcalık tanınmalı.
- Yazılı sınav sonucu atanan müdürler bir kurumda en çok 8 yıl çalışabilmeli, 8 yıl sonunda başka bir okula tercihleri de dikkate alınarak atanabilmeli.
- Peki yazılı sınav sonucu müdür olanlar ilahi nihayi orada oturmalı mı? Hayır. Örneğin ilk dört yılda müdürden yeni yenilikler yapması beklenmeli, mesleki gelişim yapılarını geliştirmeleri istenmeli, akademik beklenti içine girilmeli. Ölçiülebilir kanıtlarla kendini, kurumunu ispat edenlerle yola devam edilmelidir. Zira bizim bakanlık denetim odaklı bir bakanlık değil midir? O halde bu koşulları izlemek ve değerlendirmek de bir o kadar kolay olmalı. Yok eğer bir müdür başarılı değilse, kuruma zarar verir hale gelmişse soruşturma kanalları açık değil mi?
- İlk defa müdür olacaklar için müdür yardımcılığı yapmış olmak ön koşul olmalıdır. En az 10 yıl kıdemi olan öğretmenler arasından ve bu sürenin 3 yılında müdür yardımcılığı yapmış olanlar için müdürlük yazılı sınavına girme yolu açılmalıdır.
(Bir proje nedeniyle Çekya’ ya gitmiştik. Zirayet ettiğimiz okullardan aldığımız bilgiye göre oralarda müdür olmak için, yüksek lisansın tercih nedeni olduğunu, müdür yardımcılığı yapmanın önemsendiğini, 45-50 yaş civarındakilerin yüksek puanla ödüllendirildiğini öğrenmiştik. Niye diye sorduğumuzda ise, a) Yaşantı oluşmalı, b) Müdür olacak kişi kişisel kaprislerinden, hırslarından, öfkesinden arınık hale gelmeli de onun için demişlerdi.)
- Bu sınav ÖSYM tarafından yapılmalıdır.
- Yazılı sınavı kazananlar -,
- Üniversitelerde 3 ay hazırlık eğitimi almalıdır.
- Atanabileceği okul türünde olması koşuluyla en az 3 okulda birer buçuk ay uygulama eğitimine tabi tutulmalıdır.
- Üçüncü basamakta adaylar 2 ay boyunca mesleki anlamda araştırma çalışması yapmalıdır.
- İlçeler bazında oluşturulacak komisyonlar marifetiyle adayın gelişimi değerledirilmelidir. Komisyonda RAM müdürü, en deneyimli iki okul müdürü, maarif müfettişi, ilçe milli eğitim müdürü, varsa özel eğitim okullarından birinin müdürü, halk eğitim merkezi müdürü ile bir yıl önce atanmış iki okul müdürü yer almalıdır. Komisyonun adaydan beklentisi yaptığı çalışmaların sonuçları, uygulamaya katıldığı okul müdürlerinin raporları, adayın eğitime bakışı gibi unsurlardaki yeterliliği olmalıdır. Komisyon bir puan taktir etmemeli, sadece başvuru yapabilir gibi öneri kararı vermelidir.
- Son aşamada ise bilimsel verilere göre yapılandırılacak kurum tiplerinden hareketle adayın müdürlüğe başvurusu alınmalı, yazılı sınav puanı + Ek 1’ in ortalamasına göre tercihi alınmalıdır. Örneğin aday müdür A ve B tipine doğrudan başvuramamalı, puan ortalamasına göre C, D, E tipine başvurabilmelidir.
- Bu anlamda kurum tipleri uygulamasına yeniden dönülmelidir. Kurum tipi ölçütleri bilimsel hale getirilmeli, okulun yaptığı her çalışma, elde ettiği her başarı, gerçekleştirdiği her proje ölçüte yansıtılmalıdır. Üstelik kurum tipi 2 yılda bir güncellenmelidir. Kademe düşen okulun müdürü sorgulanmalı, gerçek nedenler ortaya çıkarılmalı, gelişme için önlemler alınmalı, okul müdürü ise tart edilmelidir.
Hiç şüphesiz pek çok öğretmen, eğitimci, akademisyen, uzman, bürokrat ve diğer paydaşlar bu konuda önemrmelerde bulunabilirler. Bundan çok da mutlu oluruz. Yine farklı görüşler de ortaya konulabilir. Bu önerilerden bakanlığın da faydalanacağından hiç kuşkum yoktur.
Yoksa tabandan kopuk, masa başından ben yaptım oldu mantığı içinde hareket edersek yumağı daha da dolaştırırız. Çözüm için sıks ık makas kullanmak zorunda kalırız.
Bir de 3 yıllık, 5 yıllık öğretmeni sırf yüksek lisans, doktora yaptı ya da yazılı sınavı kazandı diye sınıftan çıkarıp müdür yaparsanız ne olur biliyor musunuz?
İdareci (idare eden) mi, yöneten (emreden) mi, lider (ortak aklı harekete geçiren) mi sorusunu cevaplayamazsınız.
O zamanda öncelikle o müdüre yazık edersiniz. Belki müdürü görkemli bir binanın şaşalı bir odasındaki koltuğa oturtursunuz ancak, okulun eş güdümcüsü, öğretmenin lideri, eğitimin önemli aktörlerinden biri yapamadığınız gibi, çocuğun okulda mutlu olamamasına da vesile olursunuz.
Bizden söylemesi…