HÜKME AKIL ERDİRMEK

‘Aklı ermek’ ifadesine Türk Dil Kurumu Türkçe sözlük anlayabilmek, akılca olgunlaşmak anlamı vermektedir. Bir şeyi tüm etrafıyla anlayıp ayrıntılı olarak kavramak olarak da tarif edilebilir. Daha çok çocuklar için kullanılır. Çocukta soyut kavramlar tam o

‘Aklı ermek’ ifadesine Türk Dil Kurumu Türkçe sözlük anlayabilmek, akılca olgunlaşmak anlamı vermektedir. Bir şeyi tüm etrafıyla anlayıp ayrıntılı olarak kavramak olarak da tarif edilebilir. Daha çok çocuklar için kullanılır. Çocukta soyut kavramlar tam oluşmadığı için onların görünüşe görünüş anlamına göre konuşmaları henüz aklı ermiyor, çocuk işte akıl erdiremiyor diye ifade edilir.

Esasen bu yetişkinler için önemlidir. Bir şeyi sadece sözün ifade ettiği veya görünüşe göre anlamak çoğu zaman eksiktir bu da insanı yanıltır. Aklı alternatifleriyle birlikte kullanmak gerekir ki yanlışa düşmeyelim ya da yanıltılmayalım. Saf temiz doğru dürüst yalan söylemeyen kişiler bu durumlarda sıkça yanıltılabilir, yanlışa düşebilirler. Bunun için yalan söylemek kesinlikle doğru olmadığı gibi bazı durumlarda doğruyu söylemekte kişiyi yanlışa düşürür. Bediüzzaman ‘her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir’ der.

Burada ‘aklı ermek’i bir konuyu bir olayı bir durumu bütün alternatifleriyle düşünüp kavramak olarak kullanıyoruz. Bu anlamda Kuran’da özellikle yöneticilere yönelik olarak hitap eden ayet akıl erdirmeyi güzel bir şekilde ifade etmektedir.

‘’Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.’’ (Hucurat suresi 6.ayet)

Söylenen sözü, anlatılan haberi, olayı, durumu o şekliyle doğru kabul edip ifade edildiği gibi anlamayın alternatifleri düşünün sorun soruşturun inceleyip araştırın. Bu bağlamda yine bir deyiş vardır: her söylenene inanma her gördüğüne de şaşma.

Muhtemelen elliler altmışlarda yaşanmış bir olaydır: Mehmet efendi mahkemededir. Hakim başındaki başlığı çıkarmasını ister. Çukurova yöresinde ‘börk’ olarak tabir edilen elle örülmüş bir çeşit başlıktır. Mehmet efendi börkü çıkarıp eline alır. Bu defa hakim börkü yırtmasını ister. Hakim ısrar edince Mehmet efendi Anadolu saflığında ve cesaretinde ‘ben yırtamam efendim siz yırtın’ der. Görüntüde emre itaatsizlik gibi olan olayın aslı, Mehmet efendinin börkünün yakınlarda vefat etmiş karısının onun için işleyip yapmış olmasıdır. Vefat etmiş biricik eşinin yadigarıdır o. Onun onu yırtması mümkün değildir.

Yine bölgemde yaşanmış olayda köylü vatandaş hakimin verdiği karara ‘hakim bey senin aklının ermediği yer var’ diye itiraz eder. Zira hakimin bilmediği taraflar arasında özel anlamda farklı meseleler vardır.

Hz. Davut kendisine gizlice gelen davacıların davasına genel uygulamalar doğrultusunda bir hüküm vermiştir. Davacıların gizemleri onu işkillendirmiş ve yanlış hükme vardığı zannıyla Allah’a secde etmiştir. (Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. ‘Sad suresi 21-24. ayetler')

Süleyman peygamber verdiği hükümle gerçek anneyi ortaya çıkarmıştır.

Varılan kararlarda verilen hükümlerde akıl erdirmek açısından hatalar yanlışlar yanılmalar olabilir. Bu açıdan geçmişte batıda hakimin verdiği hükümler doğruluğu açısından tartışılmıştır. ‘’Şüpheden sanığın yararlandırılmasının felsefi temelleri Romalıların “Bir masum mahkum edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın” özdeyişine kadar götürmek mümkündür. Söz konusu özdeyiş zamanın eğilimlerine göre, bir masuma on, yüz ya da bin suçluya kadar değiştirilmiştir. Örneğin Voltaire bir ya da iki suçlunun cezasız kalmasının bir masumun cezalandırılmasından daha iyi olduğunu ileri sürerken; Franklin yüz suçlunun cezasız kalmasının, Maimonides ise bin suçlunun cezasız kalmasının daha iyi olduğunu ileri sürmüştür.’’ (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/981435)

Bu konuyu üstat Necip Fazıl ‘reis bey’ isimli eserinde edebi ve ayrıntılı bir şekilde işlemiştir. Hakim olarak Reis bey ortaya çıkan delillere dayanarak suçlunun ısrarla masumum demesini dikkate almamış ve idam kararıyla masum bir insanı idam ettirmiştir. Zira Reis bey o aşamada adalet, toplum ve özellikle merhamet konusunda farklı görüştedir. Merhametin adaletsizlik doğuracağını düşünür. Sonradan davalının gerçekten masum olduğu ortaya çıkınca hakimin görüşleri tamamen değişmiş ;bunun sonucu hükmü ve vicdanı arasında korkunç bir mücadeleye girmiştir. Hakimliği bırakmış uzun bir vicdan muhasebesi sonrası vicdan şefkat merhamet timsali haline gelmiş; bunu da insanlara anlatmaya çalışmıştır. Verdiği yanlış bir hüküm onu vicdan abidesi, şefkat ve merhameti vaz eden biri haline getirmiştir.

Her ne kadar ‘hükme akıl erdirmek’ diye başlık atsak da burada hükmü geniş anlamda kullanıyoruz. Sadece ilk algılandığı şeklinde hakimin hükmü değil yöneticilerin verdikleri kararlar yaptıkları uygulamalar kişilerin vardıkları kişisel kararları da kastetmekteyiz. Hz. Adem’in cennette konulan yasağa karşı vardığı kararda bu bağlamdadır. Bu durum fiili olarak ifade edilmekle birlikte öncesinde Adem yasak eylemi yapmaya karar vermiştir.

Verilen hükümde yapılan kıyasta yanlışa düşme ihtimali olmakla birlikte İslam dini müçtehitleri karşılaşılan meseleler hakkında hüküm vermeye teşvik eder. Peygamber Efendimiz Muaz bin Cebel’i Yemen’e yönetici olarak gönderirken karşılaştığı meseleleri nasıl çözeceğiyle ilgili sorular sorar. Hz. Muaz’ın takip edeceği yolu önce Kuran orada yoksa Peygamberimizin uygulamaları orda da yoksa kendi vereceği hükümle çözeceğini ifade etmesi karşısında Efendimiz memnuniyetini ifade eder.

Elbette bir sanığa hüküm verme masum olma ihtimali düşünüldüğünde çok önemli bir meseledir. Müçtehitler dini konularda doğru hüküm verme gayretinde olmalıdırlar. Kişiler kendileri hakkında doğru karara vardıklarında kişisel gelişimlerini gerçekleştireceklerdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazar Yazıları Haberleri