2024 yılı, enflasyonun yükselişi ve ekonomik belirsizlikler gölgesinde tasarruf ilkelerinin yeniden gündeme geldiği bir yıl oldu. Maliye Bakanlığı'nın yayınladığı tasarruf önerileri, toplumda farklı tepkilere yol açtı. Bir yandan tasarrufun önemi vurgulanırken, diğer yandan bu ilkelerin uygulamada ne kadar uygulanacağı merak konusu.
Artan enflasyon, orta ve alt gelir gruplarını doğrudan etkilemiş durumda. Dün TÜİK tarafından da yıllık bazda %75 dolaylarına çıktığı açıklandı. Öyleki artan enflasyonun sebebi para basmak değilmiş gibi, bir anda tasarruf ilkeleriyle karşı karşıya kaldık.
Tasarruf, Türk milletince asla becerilemeyen de bir durum. Bizler "sakla samanı gelir zamanı" deyip, sapla samanı birbirine katan bir milletiz maalesef. Görün bakın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yayımladığı tasarruf ilkelerine uymayı da başaramayacağız. Finansal okuryazarlığın gelişmediği, buna ilişkin radikal uygulamaların da bulunmadığı okullarda yetiştirilen çocuklar ne denli tasarruf bilinciyle büyüyebilecekler? Tasarruftan ne kadar anlıyoruz, gelir-gider dengesinde işin neresindeyiz emin olun pek bir fikrim yok…
Tasarruf bilinci, küçük yaşlarda edinilmesi gereken bir bilinç. Devlet değil, vatandaşlar tasarruf yapar.
Tam da bu noktada bakanlıklar peşi sıra kararlar alarak kurumlarında birtakım tasarruf ilkelerini getirmeye başladılar. Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Bey bu noktada ayrı duruyor. Çünkü şu ana dek okullara herhangi bir yazı çıkarılmadı bakanlık tarafından.
Bu takdir edilmesi gereken bir durum. Yanlışı nasıl eleştiriyorsak, doğruyu da desteklemeliyiz.
Fakat kraldan çok kralcı takılanlar, koltuğa oturunca kendinden geçen bazı okul müdürleri kendi başlarına birtakım tasarruf ilkeleri uydurarak, personelinden uymasını istemektedir.
Eğitim kurumları, tasarrufun elbette içinde olmalı. Fakat bilinmeli ki çalışanlarının minimum 4 yıllık lisans programlarından mezun kişiler olduğu bir teşkilat içerisinde, tasarrufa diğer kurumlardan daha çok hassasiyet gösterilmektedir. Kalemi bitmesin diye son noktasına kadar kullanmış öğretmenden veya silgi bulunmadığında selpakla tahtayı silen bir çalışma grubundan bazı şeyler istendiğinde daha da temkinli olmak gerek.
Tasarruf, her alanda olduğu gibi eğitimde de önemli bir unsurdur. Ancak bu tasarrufun, eğitim sisteminin temel değerlerini ve çalışanların haklarını göz ardı etmeden yapılması gerekir. Okul yönetimleri, tüm paydaşların katılımıyla sürdürülebilir bir tasarruf planı oluşturarak hem eğitim kalitesini korumayı hem de mali kaynakları etkin kullanmayı başarmalıdır. Aksi takdirde bu hususlarda yetkinliği yoksa o okul müdürleri sistem dışına çıkarılmalıdır.
İnsan kaynakları yönetimi ne denli bir süreç olduğunu işletme teorilerinden ve kurumsal işletme modellerinden de görebiliriz. Kendimize şu soruyu soralım mı, görev yapan kurum müdürlerimizin kaç tanesi özel sektörde iş bulabilir?
Sanırım bu sorunun cevabı birçok şeyi ortaya çıkarıyor. Gerçek tasarruf, kurum kaynaklarını ve çalışanlarını verimli kullanmaktan geçer. Çaymatiğin elektriğiyle uğraşan, öğrencisi için fotokopi çeken öğretmenin kağıdına göz diken idarecilerle bu tasarruf ilkeleri başarıya erişemez. Unutmasınlar ki bu ülkeyi yokluklarla kurduk ve koruduk. Çanakkale cephesinde de bol kepçe yemeklerle savaşa girmedik. Bir kuru ekmek ve üzüm hoşafı ana öğünü olan bir milletin mensuplarından bazı şeyleri isterken dikkat etmeli! Bilimin ışığından uzak, liyakati topladığı hizmet puanından ibaret sayanlara da bir çit sözümüz var: Okul müdürü hizmet puanı kadar değil, vizyonu kadar iş yapar!