Türkiye’de milliyetçilik pek bilinmez hatta çoğu zaman yanlış bilinir. Tıpkı Kuran’da yol, çizgi olarak bildirilen Sırat’ın din adamları ve halk arasında genellikle ‘köprü’ olarak algılanması gibi. Özal’ın kategorize ettiği meşhur 4 eğilimin 2’si milliyetçiliği ırkçılık, kafatasçılık olarak kodlar; İslamcı cenah ve sol/sosyalist kadrolar.
Oysa milliyetçilik bir aidiyettir, bir millete mensubiyet. Ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına” ortak duygudaşlıkla aynı kültürel gen havuzundan müşterek bir devlet çıkarabildiğinden dolayı “Türk Milleti denilir”. Günde 40 kez Fâtiha’da ‘sırat-ı müstakim’ yani istikamet yolu, dosdoğru bir çizgi deseniz de kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü meraklısı olanlar namaz - niyaz piyasasına öyle hâkimlerdir ki Allah’ın dediği adeta hükümsüzleşir.
Bu zamana kadar gördüğüm milliyetçiliğe ve milliyetçilere fikrî olarak karşı duranlar milliyeti ve millet tarifini kana, ırka göre yapmaya yeltenenler. Sorsan herkes millet; Laz milleti, Kürt milleti, Zaza milleti, Çerkez milleti, Boşnak milleti, Gürcü milleti ilh. Etnisite de denilen alt kimlikleri millet yaptığınızda; 1-Türkiye’nin kuruluş ilkelerini anlamamış oluyorsunuz, 2-Anayasaya göre bölücülük suçu işliyorsunuz.
Dışarıda bir yerde Kürdistan diye bir organizasyonun varlığı ancak buradaki Kürt kökenli unsurları ayrı bir millet olarak tariflersen ilgi çeker. Veya Bosna-Hersek, Gürcistan, Romanya, Abhazya, Osetya, Arnavutluk, Arabistan, Çerkezya, Çeçenya gibi yerlerin varlığı bizdeki isimdaş unsurlar için elbette bir bağdır fakat birincil bağ Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığıdır, büyük Türk Milletinin parçası olmaktır.
Yukarıda adı geçen unsurları ismi geçmeyen bazı unsurlarla akademik açıdan tarihsel arkaplanda ele alsam bir sürü kan ve ırk bağı bulurum ama derdim o değil. Türk Kültürüne mensubiyeti Millet olmanın temeli olarak addedenler olarak Çingeneyi benden Roman adı altında ayırmaya çalışanlara karşı birlik - bütünlük mücadelesi vermedeyiz.
Bu noktadan hareketle Kocaeli – Sakarya Havzasının meşhur tanışma sorusu “Ne milletsin?” baştan itibaren gömleğin yanlış iliklenmesine sebep olmakta ve sonra Millî Görüş’ün “Sen ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diye levha asarsan onlar da ‘Ne mutlu Kürdüm der” veya Sosyalist Enternasyonal meraklılarının Kürtlük, Çerkezlik, Gürcülük güzellemelerine dönüşmektedir. Millet tarifi pasta tarifi değildir.
Bu uzun girizgâhtan sonra Türkiye’deki Gürcü kökenliler için isim ve dil benzerliğinden başka bir anlam ifade etmeyen Gürcistan Emperyalizminin gizliden gizliye 83 milyonluk birleşik bir kitleyi AB-ABD, Rusya, Suud, Yunanistan, Ermenistan, Barzanî - Talabanî, PKK-PYD vb. gibi minimize etme / parçalama çalışmalarına tıpkı öbürleri gibi müsamaha gösterilmemesi elzemdir. Lazlık ayrı bir şeydir, dışarıda Lazistan ismiyle var olan bir yapının Türkiye düşmanlığı ayrı bir şeydir. Türkiye içinde bu düşmanlık temelinde gizli-açık yada örtülü dernek vesair teşekküller varsa Devlet bununla anayasal suç kapsamında mücadele etmeli, göz yummamalıdır.
Gürcistan’la NATO şemsiyesi ve Kapitalist Bloktaki stratejik ortaklığımız, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı gibi ticarî ilişkilerimiz ayrıdır; Türkiye’nin iç işlerine karışmak sayılacak gizli ajandaları işletmek ve Türkiye’nin garantörlüğündeki Acara Özerk Cumhuriyeti’nin tüm işleyişini hukuk tanımaksızın değiştirmek ayrıdır. 2004’te Acara lideri Aslan Abaşidze’yi baskılarla yurt dışına kaçırtan, evini yakıp mallarını müsadere eden, ardından bizim Batum Vilayetimizin şimdiki adı olan Acarya’nın başta bayrağı ve dini olmak üzere tüm özerk yani yarı bağımsız yapısını tahrip eden bir zihniyete müsamaha bile suçtur.
Türkiye hem Aslan Abaşidze’ye sahip çıkmadı hem de 2008’deki Rusya – Gürcistan Savaşı’nda yanlış safta yer aldı. Merak eden o yılın 13 Eylülünde yazdığımız “Abhazya ve Osetya Yetmez Acarya’yı da Tanımalıyız” yazımıza bakabilir.