Eşitlik ve adalet kavramlarının manaları genellikle karıştırılmakta, anlamlarına uygun kullanılmamakta, eşitlikten bahsedilmesi gereken yerde adaletten, adaletten söz edilmesi gereken yerde de eşitlikten bahsedildiğine sıklıkla şahit olmaktayız. Özellikle konu eğitim olunca, maddi imkâna bağlı özel okullar, özel kurslar vb. gündeme alınarak“eğitimde fırsat eşitliğinin, adaletin bulunmadığı” nutukları atılır durur.
İnsan rengiyle, ırkıyla, diliyle, diniyle, cinsiyetiyle, coğrafyasıyla, ailesiyle, sosyokültürel ve sosyoekonomik aidiyetleriyle dünyaya gelir. Kaderi olan bu aidiyetler kimine avantaj sağlarken kimine de dezavantaj sağlayabilir. Bu niteliklerin eşitlenmesi hem mümkün değil hem de doğru değildir. Öncelikle “Eşitlik ve Adalet” kavramlarının manalarına bir bakalım.
TDK sözlüğüne göre Eşitlik;
“- İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik, müsavilik, müsavat, muadelet.
-Kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu.
- Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu.”
Adalet ise;
“-Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması,
-Hak ve hukuka uygun, hakkı gözetme,
-Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk.” manalarına gelmektedir.
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere “Eşitlik”, sağlanan toplumsal ve siyasi hak ve imkânlar bakımından insanların her ne sebeple olursa olsun bir ayrıma tabi tutulmamasını ifade eder.
Eşitlik ilkesi, 1982 Anayasasının 10.maddesinde: “Herkes, dil, ırk, renk cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz” denilmektedir. Yine anayasamızın 42.maddesinde “…Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır…”şeklinde ifade edilmiştir.
Eşitlik, daha çok toplumsal hayatta insanlara verilen haklarda söz konusu edilebilir. Bu haklar ülke yönetimi söz konusu olduğunda devlet tarafından belirlenir. Bu anlamıyla eşitlik, herkese eşit fırsatlar tanınması, özel ayrıcalıkların olmamasıdır. Örneğin;
-Oy kullanırken herkes eşittir.
- Eğitim sistemimizde herkes eşittir.
-Yargı önünde herkes eşit haklara sahiptir.
Eşit şekilde tanınan fırsatlardan bazı insanların kendi tercihi ile faydalanmıyor olması eşitliği bozmaz. Örneğin; devletin öğrencilere verdiği kredilerden, istemeyen öğrenci yararlanmayabilir. Herkesin ücretsiz olarak yararlanabildiği eğitim kurumlarına devam etmeyen, devam ettiği halde yeterli gayreti göstermediğinden yeterince faydalanamayan bir birey eşitsizlikten bahsedemez.
Adalet ise, hak ve hukuka uygunluk, hakkın gözetilmesi, herkese, hak ettiği kadar, kendi hakkı olanın verilmesinin temini manalarına gelir.
Her eşitlikte adalet olmayabilir. Aynı iş yerinde aynı işi yapan, fakat verimlilikleri, gayretleri, mahsulleri farklı olan iki işçiye de aynı maaşı vermek eşitliktir, ama asla adaletli değil, doğru değil, hatta fazla çalışan,fazla üreten açısından zulümdür. Çünkü fazla üretene daha çok vermek adaletli olmaktır. Sınava katılan her öğrenciye başarı durumlarına bakılmaksızın aynı puanı vermek eşitliktir, ama adaletli değildir.
Güneşin altında bedenen çalışan bir personel ile , kapalı ortamda çalışana eşit ölçüde içecek vermek eşit olsa da adaletli değildir. Öyleyse asıl olan eşitlik değil adalettir.
Farklı canlı türleri arasında, insanların yaratılış özelliklerinde, maddi imkânlarında eşitlik aranmaz. Bütün insanlar her yönden eşit olsaydı, herkes adeta birbirinin kopyası olurdu. Böyle bir durumda mesleki çeşitlilikten söz edemezdik. Bazı meslekleri yapacak insan bulunmazdı.
Konuyla ilgili olarak, şu tarihi hikaye çok manidardır:
Süleymaniye Camiinin yapımında birçok taş yontma ustası çalışmakta ve Mimar Sinan bu ustalara eşit ücret yerine farklı ücretler takdir etmektedir. Kendilerine bazılarından daha az ücret ödendiğini fark eden ustalar, soluğu sarayda, Padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın kapısında alırlar ve Mimar Sinan’ı “kendilerine eşit davranmıyor” diye şikâyet ederler. Sultan Süleyman, Mimar Sinan’ı çağırıp “Hayrola mimar, hakkında şikâyet var. İşçilere eşit davranmayıp, adam kayırıyormuşsun, bir kısmına az, bir kısmına çok ücret veriyormuşsun” deyince, Mimar Sinan, "haksızlık değil, bizzat hakkı tahakkuk ettirdiğini" yani adaletli davrandığını söyler. Sultanı da, işçilerin yanına yakın bir çadıra davet eder ve onların nasıl çalıştıklarını görmelerini ister. Padişah gelince de, işçilerin her birinin vurduğu çekiç darbelerini sayar ve işçilere, vurdukları çekiç oranına göre ücret verir. Bu uygulama Padişahın çok hoşuna gider ve Mimar Sinan padişahın takdirine mazhar olur.
Eşitliğe odaklanıp adaleti ihmal etmek yanlıştır. Her eşitlik adaletli olmak değil, ayrıca doğru da değildir. Her adaletli davranış, eşitlik olmasa da doğru olan uygulamadır. Eşitliğe değil adalete odaklanmalı, her eylemimizde adaleti temin etmeye özen göstermeliyiz.