Kamuoyunda, iki hafta boyunca bir Amerikan şirketinden danışmanlık hizmeti alacak olmamız tartışıldı. Döviz kuru üzerinden yapılan operasyon ile zora düşen ekonomi yönetimimiz, böyle bir çözüm üretmeyi tercih etti. Borcunu ödeyerek, IMF’ye borç verme aşamasından, bir Amerikan şirketinden danışmanlık hizmeti alacak duruma gelmiş olmamıza, bir kısım yazarçizer takımı savunmak için çeşitli argümanlar geliştirmeye çabalarken, bir gazeteci, tek başına var gücüyle itiraz etti ve başardı.
Abdurrahman DİLİPAK’ın, bu kararlı ve sonuç alan tutumunu değerlendirmek ve örnek olarak not etmek gerekir. Demek ki en iyi danışman, en iyi eleştiren ve kararlı olan danışmanmış. Şimdilerde, keşke TEOG kaldırıldığı zaman da böyle kararlı bir eğitimci yazar çıksaydı demek geliyor içimden.
Bugünlerde gözden kaçırdığımız, farkında olmadığımız ve ileride ağır bedelleri olacak süreçler yaşanıyor mu diye düşünmeye başlamadım değil. Bir değişim geçiriyoruz. Şahit olduklarımıza bir anlam yüklemeye çalışıyoruz. Bazen de gündeme yetişemiyoruz. Af tartışmaları ne kadar sağlıklı yapılıyor mesela?
Eğitim alanında yaşadıklarımız sağlıklı ve normal süreçler midir? Liyakat tartışmaları arasında, başkanlık sistemi ve yeni bakanlık yapısıyla ne değişti? Hala en liyakatli olanlarımız; üst yöneticilerimizin hemşerileri, akrabaları, çocukluk arkadaşlarıvs. oluyorsa, bu kadar gürültüyü neden çıkardık biz? Tasfiye edilenler kim, iktidar mı değişti? Kendi evlatlarını yok ederek nereye kadar gidilir?
Eleştirmek ve ısrarla eleştirmek gerekiyor. Yalnız aklıselim ile iyi niyetle ve tutarlı olarak eleştirmek gerekiyor. Bu günlerde, sendikamızda da bir eleştiri süreci devam ediyor. Dört yıl boyunca performans sergileyen yönetimler, doğal olarak çetin bir sorguya çekiliyor.
Kişisel alınganlıklardan, karşılanması imkânsız taleplerden, geleceğe dönük kaygılardan, kafiyeli sloganlardan arındırılmış, hakaretlerden temizlenmiş hali ile bile yol göstermeyen eleştiri, eleştiri değildir. Muhatabı, içeriği, ayarı, üslubu, zamanlaması ile sadece kuru gürültüden ibaret olan eleştiri, kendisine zarar vermekten öte kurumda emeği olanlara saygısızlık oluyor kanaatimce.
McKinsey olayı, yıllar önce yaşanmış domuz gribi aşısı olayını anımsattı. Başbakan, “Aşı konusunda Sağlık Bakanıma katılmıyorum.” deyince bütün ezber bozulmuştu. Yine benzer şekilde, Hakan FİDAN’ın milletvekilliği başvurusunu geri çektiği süreçler gibi süreçler gösteriyor ki eleştiri ve destek konusunda özgün olmak gerekiyor.
“Sakın kula kul olmayın, sakın makam sahiplerinin önünde eğilmeyin, ister Cumhurbaşkanı olsun, ister başbakan, ister sermaye babaları olsun. Bilesiniz ki rızkın sahibi Allah’tır.” Diye haykıran bir Cumhurbaşkanını, Dilipak gibi yazarlar daha iyi anlamış demektir.
Allah (C.C), bize de eleştirenlerin insaflısını, hakaret etmeyenini ve yol gösterenini nasip etsin. Hakkımızda hayırlı olan ne ise o olsun. Allah doğrulardan ve doğru yoldan ayırmasın.