İlgi alanımda olmadığı bir yana, uzmanı ya da bilim adamı da olmadığım için bu sefer ele alacağım konunun tarihi gelişmine vs bakmadan uygulanış biçimine ve doğurduğu sonuçlara bakmaya çalışacağım.
Ne mi?
Kimi yaşantılara da dokunarak, “İnceleme soruşturma”…
Genelde MEB, özelde okul yöneticisi, öğretmen, sistem ve doğrudan çocuğu ilgilendiren inceleme soruşturma olayları bir türlü gündemi işgal ediyor olmasına rağmen doğru soru şu olsa gerek: “İnceleme soruşturma gerekli mi?”
Elbette evet. Çünkü insan unsurunun olduğu yerde, üstelik aynı anda üç beş duyguyu yaşama özelliğine sahip bireyler olarak var olduğumuz sürece inceleme soruşturma sistemi de “olmazsa olmaz” olmaya devam edecek. Hele hele sistem kuşkucu ve yetkisiz sorumluluk üzerine kurgulanmışsa…
İnceleme soruşturma kimler arasında?
Dağıtmadan önce birinci tespiti bir yapalım. İnceleme soruşturma genellikle iki yapı arasında geçiyor. Bunlar;
- Yönetici – öğretmen, müdür – müdür yardımcısı, yönetici – hizmetli / güvenlik görevlisi, idare - servisci ve/veya kantinci arasında süren okul içi paydaşlar arasındaki meselelerden kaynaklananlar.
- Veli – öğretmen, veli – okul yönetimi, gazete ve/veya televizyon haberleri ile sosyal medya gibi dış paydaşlardan kaynaklananlar.
İnceleme soruşturma bir silah mı?
Ne yazık ki, günümüzde bir büyük silah. Hem de kitle imha silahı. Üstelik bu silah yönetim becerisi zayıf olanların elinde ise pimi çekilmiş bomba...
Neden, çünkü yöneticilerin pek çoğu at gözlüğünün bile ufkunu daraltarak bakıyor hayata. Sorunların çözümünün “Tutup kulağından atacaksın ikisini, üçünü; bak o zaman nasıl da düzeliyorlar...” cümlesinde saklı olduğunu varsayıyorlar. İşin içine bir de öz güven patlaması girince işler hallaç pamuğuna dönüyor. Ya öz güveni yüksek insanların kaprislerini hesaba katarsanız…
Peki, “Buyurgan tavırlar”…
Bu buyurganlık içinde, üstelik dişini sıkarak, “Böyle olacakkkk! Yoksa hesabını verirsiniz. İnşallah öyle değildir.” tavırları…
İkna et, uzlaş, emret!
Oysa yönetim tarzı bu üç üslup üzerine oturtulsa. Sorunlara ikna etme yöntemiyle yaklaşılsa. Sakin sakin konuşmayla başlasak çözüme…
Büyük iddia ve şaibeler yoksa iddia edenle, zan altında olanla uzlaşmayı, uzlaştırmayı denesek…
Ve bunu bir yaşam biçimi haline getirebilsek.
Sabahtan akşama gün içinde selamlaşmayan, zorunlu evrakı bile nöbetçi öğrenci ile, hizmetli ile ilgiliye gönderen veya ilgiliden isteyen yöneticiler varken mesele ortadan kalkar mı, bilmiyorum.
Zira işin uzmanı olmadığı ta başta belirttim.
İşte, o zaman mı dediniz… En başta sorduk / cevapladık ya, “İnceleme soruşturma gerekli mi, gerekli” diye…
Saçını okşadı soruşturma, okşamadı soruşturma
İlginçtir inceleme soruşturma bazen “saçını okşadı” diye yapılan şikâyetler sonucu açılır, bazen de “saçını okşamadı” diye…
Saçını okşadı konulu şikâyetin içine genellikle taciz vs dahil olur ki, Allah muhafaza iş kovuşturmadan da öteye kadar uzanır…
Saçını okşamadı konulu soruşturma ise beceriksiz disiplin amiri, muhakkik veya müfettişlerin elinde suyu çıkana kadar sıkılır da sıkılır…
Oğlumu eskeri yazdırmadı, şikaatciyim…
Yaşantılarında yüzlerce hatıra biriken maarif müfettişlerimizden af dileyerek benim de yaşantımda oluşan onlarca hatıradan, kasıla kasıla güleceğinizi tahmin ettiğim bir olay…
O yıllarda ilköğretim okulu müdürüydüm.
Bir gariban geldi odama, bir gün…
Çay vs derken konuya girdi bizimki. Benim oğlan sekizde. Esker olmasını bekliyok. Bunu esgeri okula yazdırsana…
Konuyu iyi izah edememiş olmalıyız ki, bir süre sonra kapımızı bir muhakkik çalmaz mı...
Muhakkikten, muhterem velimizin (!) bu dileğiyle ilgili bakanlığa gittiğini, dönemin bakanına hitaben bir mektup yazdığını, konuyu aynen özetlediğini, “Benim oğlanı eskeri okula yazdırmadığı için müdürden şikaatciyim!” dediğini öğrendim.
Veli haklı olmasına haklıydı ama, bu yazıyı işleme alanın haklılığından bir türlü emin olamadım.
“Biz de, biz de!” mi dediniz…
Kızım 65 aldı, yazılıyı iptal et(mezsen)…
Konu yine o zaman ki statüsü ilköğretim olan bir okulda yaşanır.
Öğretmen sosyal bilgiler dersinden yazılı sınav yapmıştır. Bir kızımız bu sınavdan 65 gibi kötü olmayan bir not alır.
Sonucu öğrenen veli bir çırpıda okula gelerek, “Kızım düşük not aldı, bu sınavı iptal et hocanım, iptal etmezsen bak seni taaa bakanlığa şikâyet ederim.”
Öğretmen sınavı iptal etmez. Veli şikâyetçi olur.
“Öğretmen sınıfta ders yapmıyormuş. Sürekli bilgisayarla oynuyormuş. Tahtaya bir şeyler yansıtıyormuş. İşte böyle davranıp ders yapmadığı halde sınav yapıyor, çocuğuma düşük not veriyor, ısrarıma rağman sınavı iptal etmiyor.” konulu şikâyet için süreç işletiliyor, ifadeler alınıyor, dosyalar hazırlanıyor.
Sonuç mu?
Şikâyet değil çorap söküğü mübarek!
Hayatın doğal süreci içinde şu ya da bu sebeple inceleme soruşturma başlıyor. Daha muhakkik göreve başlamadan bile aynı iddia ile ilgili dilekçe üstüne dilekçe veriliyor. Hem de içerik, ek, yazı biçimi bile değiştirilmeden fotokopiye tarih yazarak, ıslak imza atarak.
Tabi tabi, bir dilekçe ile başlayan süreç bazen de karşılıklı dilekçe üstüne dilekçeye dönüşüyor. Artık bel altı vuruşlar mı dersiniz, özel hususların çarşaf çarşaf ortaya dökülmesi mi…
Veya en küçük tartışmada bile ilçeye yazı yazan, hatta ayağına sıkan yöneticilerin attığı taşın kırk akıllı tarafından çıkarılamaması…
Şikâyet değil çorap söküğü mübarek.
Bazen bir dosyada sekiz on ek oluşuyor. Bu duruma ilgillier müdahale etmedikleri gibi yeni olurlarla süreci uzattıkça uzatıyorlar.
Oysa bu tür dilekçelere ek olur almadan cevap verilmesi hem işi kolaylaştıracak, hem süreci daha sağlıklı ve işler hale getirecek, hem de gereksiz kağıt israfının önüne geçecek.
Taraflıydı, şikâyetçiyim
Yeni moda.
Şikâyet edilenle ilgili iddia gerçekleşmiş ve kişi ceza almışsa yine yeni bir dilekçe, “Muhakkik taraflıydı, şikâyeçiyim.”
Ya iddia gerçekleşmemiş sonuçta bir yaptırım oluşmamışsa, bu sefer yine yeni bir dilekçe, “Muhakkik taraflıydı, korudu, şikâyetçiyim.”
Ah, Nasrettin hocam, ah!
İki küçük öneri
- CİMER, MEBİM başvurusu için 5 kuruş para şartı koysak, ne olur, ne dersiniz.
- Muhakkiklik için muhakkike zaman kısıtlaması yaparak günlük 5 TL ücret tahakkuk ettirsek, yine, ne olur, ne dersiniz.
Eskiden!
Usül belliydi.
Dola bir uyarı dosya kapansın gitsin…
Sonuç
“Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” diyen Albert Einstein’in atomu kitle imha silahı olsun diye parçalamadığını bildiğimiz gibi, inceleme soruşturmanın da oyala(n)ma, zaman israfı, çamur at izi kalsın ve en önemlisi kelle alma mekanizması olarak kullanılsın diye geliştirilmediğini biliyoruz.
Hayalperest misiniz, dediniz?
Alıntıladık ya, hayal gücü bilgiden daha önemlidir!