Türkiyedeki eğitim yöneticiliğini değerlendirdiğimizde ortaya kısır bir döngü çıkmaktadır.Öncelikle okul müdür yardımcılığından en üst silsileye kadar baktığımızda maddeler halinde kısır döngüyü oluşturan problemlere değinelim.
-Türkiye’de sendikacılığa baktığımızda her sendikanın birincil amacı okul müdür yardımcılığından,okul müdürlüğünden tutun şube müdürlüğüne ,bürokrasiye kadar kendi adamlarını sisteme yerleştirmektir.Sendikaların birincil önceliği öğretmen sorunları ve eğitim sorunları olmalıdır.Maalesef sendikacılık kavramını ülkece halen anlayamadık.Özellikle eğitimde, eğitim yöneticileri sendikadan bağımsız olmalıdır.Eğitim yöneticisi okul müdür yardımcılığından İl Milli Eğitim Müdürlüğüne kadar mülakatsız,torpilsiz,tecrübe ve sınava dayalı bir sistemden geçerek koltuğa oturmalıdır.Eğitim yöneticisi bizzat devletine ve eğitime hizmet etmelidir.Okul müdür yardımcılığından İl mem müdürlüğüne kadar silsiledeki eğitim yöneticilerine sendikacılık yasaklanmalı ve sendikal bağ güdenler tespit edilince hemen görevden alınmalıdır.
-Okul müdür yardımcılığından il mem müdürlüğüne kadar ki silsile özellikle öğretmenler içinden gelmelidir.Örneğin 5 yıl öğretmenlik yapan bir kişi sadece sınavla okul müdür yardımcısı olmalıdır.5 yıl okul müdür yardımcılığı yapan öğretmen sadece sınavla okul müdürü olmalıdır.5 yıl okul müdürlüğü yapan bir öğretmen sadece sınavla şube müdürü olmalıdır.5 yıl şube müdürlüğü yapan öğretmen sadece sınavla ilçe mem müdürü olmalıdır.5 yıl ilçe mem müdürlüğü yapan bir öğretmen sadece sınavla İl mem müdürü olmalıdır.Bakanlığımızın daire başkanlıklarına ,bürokrasisine hükümet takdiri öğretmenlik mesleği dışından akademisyenler ,yönetici, bürokratlar atanabilir.
-Okul müdür yardımcılığından İl mem müdürlüğüne bahsettiğim 5 ‘er yıllık eğitim yöneticisi yetiştirme sisteminde 6. yıl olmamalıdır.Değişimin önü açılmalıdır.Diğer taraftan bu eğitim yöneticilerine kadro verilmeli ve eğitimci kadrosundan emekli edileceği bir sistem kurulmalıdır.Şimdilerde eğitim yöneticiliğinde profesyonel sistemden bahsediliyor.Üniversitelerimizdeki eğitim hepimizin bildiği gibi birçok bölümde teoriktir,uygulamalı değildir.Bahsettiğimiz sistemde silsilede eğitim yöneticisi tecrübe ile liyakat ile yetişmektedir.En alt basamaktan başlayarak,uygulamalı,tarafsız,yaparak yaşayarak kendini geliştirerek bir eğitim yöneticisi yetişmektedir.Öğretmen olmayan ,çocukların içine karışmamış,sınıfın havasını solumayan,okulları ve sorunları görmeyen,yaşamayan sadece akademik yönlü bir eğitim yöneticisinin öğretmenlerin ve çocukların başında tecrübe kazanmasını beklemek demek çocuklarımızı heba etmek demektir.
Örneğin devlet yönetiminde Sayın Cumhurbaşkanımız’a bakalım.Başarısı ortadadır.Çünkü halkın içinden gelmiştir, temelden yönetime başlayıp,belediyecilik hizmetlerinde bulunmuştur,işin mutfağında yetişip adım adım her kademede tecrübe kazanmıştır.Bu tecrübe akademik eğitimlerle kazanılamaz.Halkı bilmek lazımdır,meseleleri araştırmak çözümler bulmak lazımdır.Eğitimde de böyledir,öğrenciyi bilmek lazımdır ve öğrenciyi en iyi öğretmen bilir.
-Şu ana kadar, yüksek lisans yapmış,yurtdışında master yapmış eğitim yöneticileri ile çalışsak da eğitimde sonuçlar başarısızlıklar ortadadır.Neden öğretmen camiasında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk büyük mutluluk yaşatmıştır?Çünkü Bakanımız öğretmen kökenlidir,işin içinden gelmektedir,öğrencileri bilmektedir.
-Bugün üniversitede lisans yapmakla,yurtdışındaki okulları eğitim sistemlerini gözlemlemekle bir sonuç elde edemeyeceğiz.Köylerimizdeki elektiriğin ,suyun olmadığı ,tuvaletin bile olmadığı okullara gidersek,her okulu adım adım gezersek ve öğretmenlerimizi dinlersek inanın çözüm anahtarlarını çok rahat bulabiliriz.Bir fabrika düşünelim.Fabrika iflas üstüne iflas yaşıyor.Biz fabrikamızın içini adım adım gezip çalışanlarını dinleyip problemleri tespit edip çözüm bulacağımıza,gitmişiz Avrupa’daki bir fabrikayı geziyoruz.
Şu an eğitimde yönetim birimleri çoğunlukla belli bir zümrenin eline geçmiştir.Okul müdür yardımcısı okul müdürüne biat edecek,okul müdürü bir üssüne biat edecek ve silsile bu şekilde tamamlanacak.Bu silsile çıkmazında gelelim teftişe,teftişi değerlendirelim.
-Şöyle bir örnekle başlayalım.Eskiden askeri mahkemeler vardı.Diyelim bir askeri birimde bir yüzbaşı haksızlığa uğradı yahut işlenen bir suçu ihbar edip albayından şikayetçi oldu.Askeri mahkemeye gidiyordu.Sonuçlar yaşandı,ortadadır.Hele şikayetçi kişi bir de erbaş olsun vay haline idi.Askeri mahkemeler kaldırılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bağımsız Mahkemeleri devreye girince haksızlıklar bitmeye başlamıştır.Zaten yargılama tarafsız ,bağımsız,tanışıklığın olmadığı bir biçimde yapılmalıdır.Bu kişinin anayasal hakkıdır.
-Gelelim milli eğitim personeline…Yukarıda anlattığımız bağlantılı silsileyi düşündüğümüzde,bir de bu silsilenin bir nevi emrine teftişi verirsek bir ilin içerisinde hakkaniyet kalmaz.Eğitim yöneticileri ile selfi çektiren ,sürekli iletişimde olan ,bağları olan ildeki müfettişlerin soruşturmaları kanaatleri şeffaf olamaz.Öncesinde bir de okul müdürüne açılan soruşturmaya aynı ilçeden diğer okulun müdürünü muhakkik atarsanız her türlü yolsuzluk zulüm örtbas edilir.Bu sistemi getirenlerin maksadı gayet açıktır.Bu teftiş biçimi,sistemli bir sistemsizliktir.Örneğin müdürünün zulmüne uğrayan bir öğretmen kimi kime şikayet edecek?Şikayet etti mi öğretmene bir soruşturma açılır ,ceza verilir.Görüyoruz yaşıyoruz bu olayları.Örneğin bir ilçe mem müdürü yolsuzluğa karışıyor.Ceza verilmiyor.Okul müdürlüğüne düşürülüyor.Okul müdürlüğünde de rahat durmuyor.Soruşturma açılıyor işin tespiti yapılıyor,ceza almıyor.Bir bakıyorsunuz bu olayın üstüne kişi şube müdürü oluyor.Örnekler olaylar bitmez.Eğitim yöneticiliği sistemi çöktüğü gibi buna paralel yapılanan teftiş sistemi de çökmüştür.Gelelim çözüm önerilerimize…
-Öncelikle tüm müfettişler kaymakamlık valilik ilçe ve il memden bağımsızlaştırılarak merkez teşkilatına toplanmalıdır.Tüm müfettişlerimiz Ankara’da merkezde olmalıdır.Bizzat Milli Eğitim Bakanımız ve Milli Eğitim Bakan Yardımcıları soruşturmalardan haberdar olmalı,soruşturma raporları merkezdeki disiplin kuruluna sunulmalıdır.Bu şekildeki bir teftiş sistemi ile taşra teşkilatındaki her olaydan merkez teşkilatı haberdar olur.Merkezden gelen bir müfettiş tarafsız ,kişilerden bağımsız hakkaniyetli bir soruşturma yürütebilir.Şikayetler yazılı bir biçimde Bakanlık merkezine yapılmalıdır.
-Memur da insandır,vatandaştır.Vatandaşa göre daha da sorumluluk sahibidir. Nasıl sokaktaki bir vatandaşı hukuksuz fiili karşısında yargı birimleri özgürce soruşturup yargılayabiliyorsa,aynı şekilde memuru da izne tabii olmadan yargı birimleri direkt sorgulayabilmeli,yargılıyabilmelidir. Soruşturma ve yargılamada memur için izin alma maddesi kaldırılmalıdır.
-Memura disiplin cezası verildiği gibi kanun ihlali yaptığı her suçtan memur direkt savcılığa bildirilmeli ve yargılanmalıdır.
-Her okulda kamera kayıtları bir yıl süre ile saklanmalıdır.Öğretmen ve öğrencinin ,yeri gelir idarecinin psikolojik yahut fiziksel şiddete maruz kalmasının önü kesilecektir.Okul ortamında herşey delilli ve şeffaf olacaktır.
Bu sistemli eğitim yöneticiliği ve teftiş sistemsizliğinde bir çok hakkaniyetsizlik yaşanmaktadır.Eğitim yöneticisi ve kol kola girdiği teftiş sisteminden öğretmenlere ,öğrencilere ve velilere sadece zarar gelir.
Bu sistemsizlik için de işini dürüst yapan müfettişlerimiz ve eğitim yöneticilerimiz nadir de olsa vardır.Onlara selam olsun.Temennimiz bu sistemsizliklerin ivedi düzeltilmesidir.Liyakat ve adaletin Bakanlığımızın her birimine yerleşnesi dileği ile…