24 Haziran 2018 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri ‘Cumhur İttifakı’nın zaferiyle sonuçlandı. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ve Bakanların, milletvekili olmayan kişiler arasından seçilecek olmasıyla birlikte, Milli Eğitim Bakanı ve Bakanlık yapısıyla ilgili sorular da gündeme gelmeye başladı. Bu sorularla birlikte, Bakanlığın, Türkiye’nin eğitim sorunlarına yeni bir yaklaşım getirip, getirmeyeceği de merak konusu.
Eğitim sistemimizde ortak akıl mevzuatta Milli Eğiti Şurası ile hayata geçirilmektedir. 19.Milli Eğitim Şurası’nın (Ekim-2014) toplanmasının üzerinden dört yıl geçmiş olması ve seçimlerin yeni sonuçlanmış olması nedeniyle, yeni bir Milli Eğitim Şurası toplanmasına ihtiyaç vardır.
Bilindiği gibi, “Şura” kavramının, tarihsel anlamda hem dini, hem toplumsal, hem de kültürel temelleri bulunmaktadır. Bu bağlamda, halihazırda kırılmış olan bir geleneği hala içinde barındırmaktadır. Bu gelenekte, “Yapılan işlerde konuşmak anlamında istişare etmek değil, kararları şura ile almak ilkesi” merkezi bir değer taşımaktadır. Bu çerçevede, Osmanlı Devleti’nde Danıştay anlamında Şura-yı Devlet kurumunun önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Kavramın tarihine bakıldığında, geleneksel olarak bir toplantıya şura denilebilmesi için, bazı kaideler olduğu söylenebilir. Bunlardan bazıları şöyle özetlenebilir;1
-Şura konusunun hayatını ve haklarını etkileyeceği kişiler, konuyla ilişkili görüşlerini açıklama ve yapılanları açıkça bilme hakkına sahip olmalıdır.
-Alınan kararlara uyulmaması halinde müdahale yolları tanımlanmış olmalıdır.
-Şurada görevli olanların toplumun güvendiği kişilerden oluşması ve tüm halkı temsil etme kabiliyeti bulunmalıdır.
-Oy çokluğu veya birliği ile alınan kararların yöneticiler tarafından uygulanması gerekmektedir.
Bu anlamda, Şura toplantısı önerimiz, sadece Milli Eğitim Şurası Yönetmeliğinde ifade edilen Şura katılımcılarının rutin toplantısı değil, seçimlerde meclise giren siyasi partileri ve onların temsil ettikleri kitleleri, üniversitelerin eğitim fakültelerini, eğitim sendikalarını ve ERG-TEDMEM-TEGV gibi eğitim kuruluşlarını da kapsayan bir çoğulculukla toplanmalı ve kararları da parmak hesabıyla değil, uzlaşarak almalıdır. Çünkü seçimleri kazanan Cumhur İttifakının oy oranı ile muhalefetin oy oranı arasında, hem cumhurbaşkanlığında, hem de milletvekili seçimlerinde ciddi bir fark yoktur. Eğitim sisteminin sorunları devasa boyutlara ulaşmıştır ve bu sorunların çözümü ortak aklı gerektirmektedir. Bugüne kadar sürdürülen anlayış devam ettiği takdirde, korkarım ki eğitim sistemimizin her alanındaki aşağı yönlü trend artarak sürmeye devam edecektir.