“Allah’ım; neydi günahım,
………..
Ben, nerde yanlış yaptım…
ALLAH’IM…”
Kayahan Açar’ın 1995’lerde yayınlanan, unutulmaz şarkısı… Dillerden düşmeyen, İmparator Tatlıses’in de okuduğu hit parça… Bu muhteşem şarkının, hatırda kalan bir iki satırı…
Bu satırlar aslında hayatın merkezinde yer alması gereken ana ölçüt de denebilir aslında…
“Hesaba çekilmeden önce, nefislerinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız, hazırlıklarınızı yapınız.” İmani hassasiyet de yarın ekseninde daha iyiyi yakalamak için ön şart…
Kalite yönetiminde de “Öz değerlendirme” denilen, başlangıç kriteri de bu açıdan çok önemli…
Kalite yönetiminde de “Öz değerlendirme”; Bir gün, bir ay, bir yıl önce yaptıklarımızın, artıları ve eksilerini görmeye çalışma, hataları giderme yönünde kendimize dürüst olma süreci değil mi?
İstikbalin inşası mesuliyetimiz dâhilinde; bugün sürekli tartışılan ve Sn. Cumhurbaşkanımızın, Sn. Milli Eğitim Bakanımızın da dillendirdikleri üzere; eğitimde istenen başarı sağlanamadı…
Gerçekten hiç düşündük mü? Neden dersiniz?
Bir öğretmen arkadaşla öğretmen evi bahçesinde sohbet ederken, yaz tatilinde yurt dışı dönüşlerinde İstanbul havalimanında evladının elini hızla çekerek,” BABA BU İNSANLAR NEDEN “MUTSUZ” demesi sonrasında o ana kadar düşünmediğini, bu uyarı sonrasında havalimanındaki insanları incelemeye başladığını, insanların yüzlerindeki mutsuzluk izlerini hayretle izlediğini anlatınca, okullarımızı düşünmüş, sabahın erkeninde okulları ziyaret etmiş, çocuklarımızı, okullarda görev yapan öğretmenlerimizi izlemiş, beden dillerindeki yansımalara odaklanmıştım.
Sonuç pek memnuniyet verici değil…
İstikbalimizin teminatı olan çocuklarımız için her türlü fedakarlığı yaparken, asıl hedefi ıskaladığımızı düşünüyorum…
Emek emek yetiştirdiğimiz çocuklarımızı mutsuz kılmak, bizi mutlandırıyor mu?
Gerçekten, amaç “mutluluk” olması gerekirken, biz neye odaklanıyoruz…
Biz ebeveynler; çocuklarımızdan ne istiyor, öğretmenlerden ne bekliyoruz…
Okullarımız, öğretmen ve yöneticilerimiz, devasa eğitim sistemimiz çocuklarımıza ne veriyor, ne vermesini bekliyoruz…
Sn. Bakan Selçuk; "Eğitimde 'bir şey yapmamız lazımın ötesinde kıyameti koparmamız lazım" demiş… Eğitim çocukları geleceğe hazırlamak değil, çocukları şimdiye uyandırmaktır. Şimdiye uyanmazsanız gelecek tasavvurunuz olmaz” diye devam etmişti…
Çocuklar, sevdiği bir şey yapacaksa, sıcacık yataklarında umutla, sevgiyle uyanıyor, sevmediği işler yaptırılacaksa da uyanmak bir yana, uyansa da yataktan çıkmamak için her türlü rolü oynadığını çok iyi biliyoruz…
Çocuk mutluysa, kalktığında da mutluluğu artacaksa uyanıyor, zevkle, coşkuyla, hatta bu coşkuyu paylaşmak için uyandırıyor herkesi… Bu uyanma sürecinde kendisini kimsenin zorlamasına gerek kalmadan.
Ya mutlu değilse…
Yatak başına defalarca gitsen de… Tamamammmmm diyen, yorgun, yılgın bir ses tonuyla… Yinemi kalkacam, kalkmasam, biraz daha diyen yalvaran sözler…
Neden düşünmeyiz ki; Neden uyanmıyor diye…
Mutsuz çocuk “ŞİMDİYE UYANIR MI?” Hiç sanmıyorum.
“Evlerimiz Üniversite Olmalı, Anne ve Babalarımız da Müderris (M.Akgün)” Bunun için, sadece çocuklarımızı değil, anne ve babalarını da eğitmeliyiz… Kimseyi kırmadan, incitmeden, aşağılamadan…
Verdiğimiz eğitim kalitesinde de geleceğin anne ve babalarını eğiteceğimizi unutmadan.
40’ar dakikalık oturumlarla çocukları eğittiğimizi düşünüyoruz. Bu süreçte mutlu kılamadığımız çocuklar, bu eğitime istekli katılıyorlar mı? Onların mutlu olup/olmadıkları ile ilgileniyor muyuz?
Okullarımızın uyum döneminde 1-5-9. Sınıf öğrencileriyle buluşma sürecinde, “çocuklarımızın okula gelme, derse katılma oranıyla, bu süreçte kim ne yapıyor” sorusu ciddi bir araştırma konusu olmalı…
Derse girerken mi mutlu, yoksa çıkarken mi? Neden? Soruları da bir başka araştırma konusu kılınmalı aslında…
Doğru işler yapılmadan, iyi sonuç beklenmez… Birileri bizim yerimize sorunları çözmeyecek.
Son zamanlarda eğitimde; bir başka söylemle “yeni trend” denilen türden, herkesin konuştuğu, odaklandığı, “Endüstri 4.0” kavramı”…
Oysa; yaşadığımız hızlı değişim sürecinde bu yaklaşım da eskimeye başladı…
Geleceğin savaşları merkezinde “Protein Savaşları” olacağı öngörüsü ekseninde değerlendirdiğimizde; eğitimde doğal ortamın/ organikliğin, teknolojiyle, Dijital ile iç içeliğin tartışıldığı, yeni bir süreç başlıyor.
Bu hızlı değişimi, ortalama eğitimle aşamayız. Eğitim tarihimizde dün yaşadığımız gibi, birey odaklı, onun öğrenme hızı ve istekliliği merkezinde, yetenek ve yeterliklerini ıskalamadan BEP/ZEP’ler yapılarak, yapılan planlamaları da uygulama samimiyetine sahip olan öğretmenlerle yeniden başlamak gerek…
Bunun için de öğretmen yetiştirme ve iş başındaki öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin yetiştirilmeleri de bir başka sorun aslında…
Belki de bu temel sorun, akademik çalışmalarla ele alınarak, rasyonel çözüm önerileri geliştirilmeli…