Bir önceki yazımızda;
Mevlana, Mesnevide “Değer nedir?” diye sorar ve cevabında da;
“Buğday ve un değerlidir. Asıl amaç ve ürün olan ekmek daha değerlidir. En değerli nedir? Tohumun ekmeğe dönüşmesine şükreden insan daha değerlidir. Bu insan sadece bedenini değil canını da beslemiştir. Önce yok olmuş sonra başak vermiştir.” Der…
“Mevlana’nın mesnevide tartıştığı “Değer” sorusunu biz düşünsek ne deriz…” diyerek bitirmiş, devamını da bir sonraki yazımızda ele alalım demiştik.
Sahi, “Değer” sorumuzu hiç düşündük mü?
Zihnimize takılan, bizi rahatsız eden, ancak yarınları kazanmak, neslin inşasında yaşadığımız problemleri çözmek için, birlikte çözüm seçeneklerini irdelemek, çözemesek de, en azından farkındalık sağlamak için sormaya, sorgulamaya devam edelim diyoruz.
Biz; anneler, babalar ve eğitimciler, yaşarken fark etmediğimiz, ancak yaşarken şikayetlendiğimiz şeyler sorulsa ne deriz?
İçinde bulunduğumuz ortam ve çevre istediğimiz değerlere sahip çocukları yetiştirmek için uygun mu?
Biz her şeyi çocuklarımız adına düşünüp yaparken, (hayatı onlar adına yaşarken) onlar sorumluluk sahibi olabilecekler mi?
Televizyonlarda bu kadar şiddet içerikli programı seyrederken (seyretmelerine dönük rasyonel tedbir dahi almadan/aksine onlarla birlikte seyrederken) barışçı olabilecekler mi?
Biz, aşırı korumacı ve müdahaleci davranırken onların özgüvenleri gelişecek mi?
Biz şimdi onlar mutlu olsun, üzülmesinler diye uğraşırken, onlar mücadele etmeden mutlu olabilecekler mi?
Okullar, sadece akademik açıdan başarılı bireylerin yetiştirildiği kurumlar olarak mı düşünülmeli? Okulların hayatın gerçeği olmasını sağlamak daha doğru olmaz mı?
Temel insanî değerleri benimsemiş bireyler yetiştirmek de okulun temel misyonları arasında değil mi?
Çağın getirdiği olumsuz durumlar karşısında, okullar öğrencilerine rehber olabiliyor mu?
Öğrencilerimizin durumlarını sorarken, öğretmenleri ve okul yöneticilerinden talep ve sorularımızın ekseninde ne var?
* İnsan olmanın erdemine dönük, edep/adap merkezinde mi sorguluyor, talep ediyoruz?
* Yoksa, sadece not durumunu mu merak ediyoruz?
* Öğretmenlerden beklentimiz, “Denemelerde çözdüğü soru sayısı mıdır?”
Toplumda yükselen şiddet eğilimlerinin, çocuğumuzya olan yansımalarından, sanal ortamda başlayıp, çevreye de yönelen şiddet yöneliminden mutlu muyuz?
Sahtekârlıkta artış (yalan söyleme, kopya çekme ve hırsızlık) bizi rahatsız ediyor mu? (Hukuk okuyan bir öğrencinin, kopya çekerken yakalayan hocasının canına kıyması sonucu hakkında ne düşünüyoruz.)
Anne-babaya, öğretmene, yetkili kişilere karşı gelmeleri bizleri mutu ediyor mu?
İş ahlâkında düşüşten mutlu muyuz?
Kişisel ve toplumsal sorumluluk bilinci de azalmıyor mu?
Kendine zarar verici davranışlarda (madde bağımlılığı ve intihar) artışı düşündük mü?
Bu sorular sonsuza dek uzaya bilir.
Amacımız ruhlarımızı karartmak değil elbette, ancak büyük fotoğrafta, yarına dönük riskleri fark etmek, bu açıdan kendi mesuliyetimiz dahilinde, en azından kendi ailemiz içinde sorunun çözümüne dönük düşünmemiz, iyileşmenin başlangıcı olacağına yönelik bir farkındalık sağlamadır. Bizi biz kılan, millî ve manevi değerlerin bütünü olan, değerlerimizi yeniden kazanmak, onlarla hem hal olan bir nesli inşa etmek zorunluluğumuzu fark etmektir önceliğimiz...
Mehmet KAPLAN, “Bir toplum da, tabiatın dışında, insan elinden ve dilinden çıkma her şey kültür kavramı içerisine girer ” derken, M. ERGİN ise; “Kültür, bir topluluğu, bir milleti millet yapan, onu başka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin bütünüdür. Bu hayat tezahürleri her milletin kendine has olan millî değerleridir.” Der.
Töre ise; “bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların tümüdür.
Görülüyor ki; bütün tanımlarda millet ve milleti meydana getirme, fertler arasındaki ilişkiler, tabiata hakim olma, tarihi bağ gibi pek çok özellik kültüre ait olarak ifade edilmektedir. Demek ki milleti millet yapan maddî-manevî değerlerin hepsine kültür/töre diyoruz.
Eğitim suretiyle bu değerler, genç nesillere yaşatılarak kazandırılması suretiyle, kültürel devamlılık sağlanırken, kültürel tekâmül süreci de doğru yönetilmelidir.
Genç nesil kendi değerlerini, “Töre”sini doğru formatında ve gerekçesi ile yaşarken öğrendiği takdirde, kendinden utanmak, başka kültürlere imrenmek gibi hatalara düşmeyecektir. Ancak o zaman, çağlar üstü değer olan ve günümüzde de toplumsal huzur ve barışın da teminatı olan; “adaletin ve hukukun” önemini ve dündeki yaşanmışlıkların anlamını fark edecektir.
Anne, babalar değerli eğitimciler şunu fark edelim ki; Değişen ve gelişen dünya ile beraber televizyon, bilgisayar oyunları, sinema, dergi, internet, oyuncaklar ve reklâmlar aracılığıyla bütün dünya, artık çocuklarımızın sosyal çevresi oldu. Sanal dünya sardı, sarmaladı, bir başka ifade ile istila etti…
Aile ve okul tarafından verilen değerlerle televizyon ve dış dünyanın verdiği değerler çoğu zaman farklılık göstermektedir. Bu noktada anne babaların işleri daha da zorlaşmaktadır. Hızlı ve baş döndürücü şekilde değişim içinde olan değerler, bunlarla baş etmek zorunda kalan ve değer karmaşası yaşayan çocuklar için değer aktarımı çok daha önemli bir hâle gelmiştir.
Ortak değerler oluşturamayan, dün oluşturduğu değerlerini unutan, kaybeden bir toplumun bütünleşme değil, tersine toplumsal çözülme yaşaması kaçınılmaz bir gerçektir.
Çocuklarımızın zihinlerini bilgiyle doldurarak öğretim yaparken, gönüllerini de sevgiyle donatıp onların ahlâklı birer fert olarak yetişmeleri için okullarımızda “Değerler Eğitimi önem taşımaktadır.” Ancak, bu süreç, panolarda sergilenmenin ötesinde gönüllerde yer aldığı, yaşamın merkezine oturtulduğu, okul ile ailenin senkronize olmayı başardığı kadar anlam kazanacaktır.
Milletçe, “Milli Birlik ve Beraberlik Ülkümüzün” hayat bulması, yarına dönük güven vermesi için, en küçük yapı taşımız olan, aile ve eğitim kurumlarımız, yarınlarımızı kaybetmemek için;
İyi karakterli bireyler yetiştirmek,
Temel değerleri pekiştirmek,
Çocukların kendilerine ve topluma yararlı olacak temel değerleri psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerine uygun olarak kazanmalarını sağlamak,
Çocukların kazandıkları değerleri davranışla ifade etmeleri yönünde fırsat vermek zorundadır.
En önemlisi ise, istikbalin teminatı olacak olan neslin inşası sürecinde; şahsiyet ve Değerler Eğitiminin ailede başlayıp, okulda devamın sağlanması yönünü senkronize eden, işleyişini sağlamak zorunda oluşumuzdur…
Bu nedenle, 2023 Vizyonumuzda “Bizi Biz Kılan Değerlerimiz/Töremiz” eğitim yapılanmamızın merkezinde yer almalı, okullarımızın, hayatın kendisi kılınması yönünde yeni bir sayfa açılmalı…