Toplumda yaşanan dejenerasyon sürecine dur demek, hataları fark ederek, sebepleri netleştirerek, ortadan kaldırmak amaçlı önlemler almak önemlidir. Bu yönde, enine boyuna tartışmalar yapmak, öz değerlendirmeler ve akran değerlendirmeler merkezinde akademik derinlikli çalışmalar anlamlıdır.
Bir toplumun geleceği; yetiştirilecek neslin, “Değer” eksenindeki kazanımlarıyla anlam taşır. Çünkü neslin sahip olduğu değer, geleceğin teminatı olacaktır.
Bu bilgi ve hassasiyet dâhilinde; Milli Eğitim Şûralarının ilki, 1921 yılında Heyet-i İlmiye tarafından Maarif Kongresi adıyla düzenlenmişti...
Hz. Peygamberin, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381) demesi, Allah’ın (c.c.) Hz. Peygamberimize “Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem, 68/4) diye hitap etmesi, neslin inşa sürecinde “Ahlak” vurgusunun önemine dikkat çeker.
Bu hassasiyet, “Ahlakın” geleceğin tasavvurundaki önem yönü, MEB gündeminde de önemsenmiş, Milli Eğitim Şuralarına konu olmuştur…
*Ahlak eğitimi ilk kez 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda 2. şurada kabul edilmişti…
Bakanlık tarafından 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda ise 4 karar alındı. Bunlardan biri okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi yönündeydi. Buna göre, şurada her dereceli okulların içinde ve dışında ahlak eğitimi için tedbirlerin alınması kararı benimsenmiş,
Bütün eğitim kurumlarında anadili eğitim çalışmalarının arttırılması, ders kitaplarında milli tarihe yer verilmesi kararları alınmıştı…
1943’den bugüne uzanan süreçte, en son 07/12/2014 tarihinde 19. Şura olmak üzere uzun bir yol kat edilmişti…
1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda “…okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi” kararı sonrasında,
18. Millî Eğitim Şûrası Kararlarında 35. Maddesinde; “Değerler eğitimine, okul öncesinden başlayarak yaygın eğitim dâhil olmak üzere eğitim öğretimin her kademesinde, tüm dersler ve okul kültürü içerisinde yer verilmeli ve bu konuda öğretmen, yönetici, öğrenci, aile ve çevre ile iş birliğine gidilmeli, farkındalık oluşturulması için kitle iletişim araçlarından faydalanılması amacıyla gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.” tavsiyesi, belki de bizi biz kılan, değerlerimizin merkezinde yer alan “Ahlaki erozyona dikkat çekmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Şuralarda alınan tavsiye kararlarının mana derinliği, uygulamayla örtüşmedikçe anlam taşımamaktadır.
Tavsiye kararlarını uygulamaya dönük yapılan yasal düzenlemelerinde uygulamada takibi, denetimi, eksikliğin giderilmesi yönünde rehberlik yönünde alınması gereken tedbirlerle anlamlandırılmadıkça yaşanan ahlaki erozyon durdurulamamaktadır.
Bizi biz kılan, değerlerimiz ekseninde öz değerlendirme veya akran değerlendirmesi verilerine bakarak dün ile bugünümüzü nefsimizde sorularsak;
v Dünümüzün gerisinde miyiz?
v Yoksa daha iyi bir noktada mıyız?
v Aile birliğine önem veriyor muyuz?
v Bayrağa duyduğumuz sevgi ve saygımız daha iyi bir düzeyde midir?
v “Daha doğruyuz” diyebiliyor muyuz?
v “Daha Çalışkanız diyebiliyor muyuz?
v “Küçüklerimizi sevme, büyüklerimizi sayma” kriteri açısından dünden çok daha iyiyiz diyebiliyor muyuz?
v Haklarımızı talepte sınırsız iken, “ödevlerimizi” aynı hassasiyet ile takip ediyor muyuz?
v “Hak-Ödev” arasında yaşanması gereken dengenin farkındalığı açısından, durumumuz nasıl?
v “Özgüven” hangi hallerde daha baskın?
v “Merhametin,” yaratılan her şeye gösterildiğini söyleyebilir miyiz?
v Yaşadığımız çevrede, yakın uzak sosyal çevreye, yaşadıklarımıza karşı yeterince “Hoşgörümüz” var diyebiliyor muyuz?
v Cami görevlisi İmam Hatip’in, her Cuma hutbesinde son söz olarak söylediği, “….Allah (c.c.) “Haddi aşmayı yasaklar…” diyerek dikkat çektiği, ayet mealinde mana derinliğine ulaşan “Haddini bilme” kriteri ile ilgili farkındalığımız hangi düzeyde dersiniz? Sahi, Haddimizi biliyor muyuz?
v Hepimizin temel beklentisi, nefsimiz söz konusu olduğunda aradığımız, ancak, herkese uygulanması konusunda aynı hassasiyete sahip olup olmadığımızın tartışmalı olduğunu düşündüğümüz “ Adalet” kabulümüz nicedir…
Hakikaten, ecdadın, tarihin derinliğinde yaşadığı bizi biz kılan değerlerimizi eğitim sürecinde verebiliyor muyuz?
Daha da önemlisi; çocuklarımızın eğitiminin sağlanması yönünde verdiğimiz kurumlarda, (Okul Öncesi-İlkokul-Ortaokul-Lise ve sonrası ekseninde) önceliğimiz, pek azını sıraladığımız değerler mi? Yoksa “kaç soru çözdüğünün” takibi mi?
Nefsimize sorar mıyız; “Milli ve manevi değerlerimizden hangilerini koruyabildik?” diye…
Mevlana, Mesnevide “Değer nedir?” diye sorar ve cevabında da;
“Buğday ve un değerlidir. Asıl amaç ve ürün olan ekmek daha değerlidir. En değerli nedir? Tohumun ekmeğe dönüşmesine şükreden insan daha değerlidir. Bu insan sadece bedenini değil canını da beslemiştir. Önce yok olmuş sonra başak vermiştir.” Der…
Mevlana’nın mesnevide tartıştığı “Değer” sorusunu biz düşünsek ne deriz…
Siz değerli okurlarımızı bu soruyla baş başa bırakırken, sorgulamalarımızın devamını, bir sonraki yazımıza ayıralım diyor, saygılar sunuyorum.