Günümüz Türkiye’sinde eğitim imkânlarımız alabildiğine gelişti, Eskiden il merkezlerinde genelde birer lise bulunurken, bu gün ilçelerimizde birçok lise, meslek yüksekokulu hatta dört yıllık fakülteler mevcut. Üniversite bulunmayan ilimiz yok, ülke çapında (özeller dâhil) 200’den fazla üniversite var.
Hal böyle olunca okula, eğitime ulaşmak kolaylaştı, herkes için lise sona kadar 11 yıllık eğitim zorunlu,900 bin kadar gencimiz her yıl üniversitelerin örgün bölümlerine yerleşiyor. Bu verilere bakıldığında eğitim, bilgi ve kültür seviyemizin hızla arttığı düşünülebilir, ama gerçek hiç de öyle değil. Yeni nesil genelde kitap okumuyor, okudukları sosyal medyadaki 200-300 kelimelik paylaşımlarla sınırlı. Kelime hazneleri oldukça fakir, manalarını bilmedikleri kelimelerin telaffuzu ve yazımı da tam bir fecaat. Fakülte mezunlarımızın %80-90’ı, Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe” sini, “İstiklâl Marşı “mızı doğru okuyup anlaması mümkün değil. Sıradan kişiler bir tarafa bu işin profesyoneli olanların durumu da çok farklı değil. Yağmurlu, soğuk ve karlı havalar için “kötü hava şartları” betimlemesi yapan haber sunucuları, “asgari ücret” için “askeri ücret” diyerek , asgar ile asker’in farkını ayırt edemeyen gazeteciler, “şerâit”e, “şeriat” diyen tartışma programlarının kadrolu “uzmanları!!!”, “Osmanlıca”yı, Türkçe, İngilizce gibi müstakil bir dil sanan politikacılar, bürokratlar, Osmanlı Döneminde dilimizin Arapça olduğunu iddia eden siyasetçiler, yazarlar, “de, da” bağlaçlarının doğru yazılışlarını dahi bilmeyen akademisyenler, öğretmenler……..
“Muhakemetül-Lügateyn”i, hiç duymamış, “Divan-ı Hikmet’i, hiç görmemiş, ”Kutadgu Bilig” den bir satır okumamış üniversite mezunu “Diplomalı Cahillerimiz” var maalesef.
Dil, milleti oluşturan fertleri birbirine bağlayan çok güçlü bir bağdır. Dil bir milletin düşünce sistemini gösterir, insan düşündüklerini dille yansıtır, yazıya döker, bilgi üretir. Milletlerin hayat görüşleri, düşünce tarzları, zekâ keskinliği, ruh derinliği ve duygu inceliği o milletin dilinde saklıdır. Atasözleri, özdeyişler, edebi metinler, bunun en güzel örnekleridir. “Dil düşüncenin aynasıdır.” sözü bunu anlatır. Dil, millet için millî benliğin, millî anıların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddi ve manevi değerlerin ortak hazinesidir. Bizler millet olarak geçmişte yaşadığımız acı-tatlı, mutlu-mutsuz bütün olayları kendi dilimizle anlatırız.
Dil, millet denilen toplumun en önemli sosyal harcıdır. Milli kültürün en önemli unsurudur. Kültür değerlerinin çoğu dille ifade edilir; dilde ifadesini bulur. Kendi dilimiz olmadan, kendimize özgü edebiyatımızın, müziğimizin olması düşünülemez.
İş işten geçmeden buna bir çözüm bulmalıyız, genç dimağlarımızın hiçbir edebi, kültürel, tarihi değeri olmayan tv. dizileri ile iğdiş edilmesine izin vermemeliyiz. İlk emri “oku” olan dinin mensupları olarak, “okumama” sorununu mutlaka çözmeliyiz.
Durumu özetleyen güzel bir beyit;
“Nusha-i aşufte-i divan-ı ömrüm sorma hiç
Hat galât mana galât imlâ galât inşa galât” Lâ-edrî
(Ömür defterimin karışık sayfalarını hiç sorma…
Yazı yanlış, mâna yanlış, imla yanlış, yapı yanlış.)
Son söz Cumhuriyet dönemi önemli yazarlarımızdan Peyami SAFA’nın olsun;
“Bir milleti yok etmek isterseniz askeri istilaya lüzum yoktur; tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolaysıyla manevi değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak kâfidir”