Sanatçı demek aydın kişi demektir.
Sadece eserleriyle değil; hal, hareket ve davranışlarıyla da topluma yön veren kişidir.
Şimdi bir sanatçı düşünün;
Uyuşturucudan hüküm giymiş,
İki buçuk sene içerde yatmış,
Sonra da haliyle cezası bitince salıverilmiş.
Buraya kadar olan her şey rutin birer gelişmeden ibaret,
Olması gereken de bu zaten…
Kimsenin kimseyi tekrardan yargılayıp ötekileştirmesine hakkı yok, gerek de yok.
Kimsenin haddi de değil.
Fakat buradaki durum biraz farklılık arz ediyor.
Biz olaya eğitim açısından bakacağız.
Oluşturulan bilinçaltına değineceğiz.
Her şeyi anladık…
Fakat cezaevi kapısında halkımız ve medyanın yoğun ilgisi, teveccühü ve hoşamedi kısmını anlayamadık.
Anlamlandıramadık doğrusu.
Önce durup düşündüm,
Acaba biz mi bir şeyler kaçırdık?
Bu sanatçı arkadaşımız içerdeyken uzaya mekik falan mı fırlattı,
Biz mi duymadık?
Yoksa bilim laboratuarlarında kansere çare buldu da bizim haberimiz mi olmadı?
Nobel ödüllü Aziz Sancar bile bu kadar şaşalı karşılanmamıştı.
Bu vesileyle medyanın ve halkımızın neye ilgi duyduğu ve teveccüh ettiğini de anlamış olduk.
Sessiz sedasız bir tahliye olması gerekirken bu kadar gündem sonucunda gençlerimiz şu sonuca varabilir:
‘ Galiba uyuşturucu temin etmek ve kullanmak iyi bir şey’
Baksanıza bunu yapanlar kahraman gibi karşılanıyor…
Hangi genç kahraman olmak istemez ki!
Yazık ki ne yazık!
Bir de olayı duygusala bağlayıp, duygusal anlar yaşanmaz mı?
Allahım aklıma mukayyet ol.
Böyle bir süreçte hangi öğretmen öğrencisine uyuşturucunun zararlarını anlatabilir?
Hangi ebeveyn onları bu illetin tuzağından kurtarmak için sakıncalarından bahsedebilir?
Uyuşturucu kullanmak ve temin etmenin cazip olarak bilinçaltına işlendiği bir süreçte hangi eğitim buna karşılık verebilir?
Keşke bu sanatçımız sessiz sedasız çıksaydı,
Medya bu kadar ayaklanmasaydı,
Halkımız bu kadar alkışlarla teveccüh etmeseydi.
Cezaevinden çıkmış bir sanatçı için harika anlar olabilir ama çocuklarımız için değil…
Burada bir suç varsa ilgi gösteren medyanındır.