Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede dünyada 10 milyondan fazla kişiye bulaşan yeni tip koronavirüsün yol açtığı Covid-19 hastalığının adını duymayan, neredeyse bir şekilde etkilenmeyen kimse kalmadı. Hastalığın seyrine bakıldığında bu günlerde Türkiye dahil bazı ülkelerin salgını kısmen kontrol altına aldığı, toplumsal yaşamın normale dönmesi için yapılması gerekenlerin planlandığı ve yapılan planların kademe kademe uygulanmaya başlandığı görülüyor.
Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de eğitim sistemi bu salgından çok büyük ölçüde etkilendi ve önlem olarak derhal bütün okullar kapatıldı. Çok kısa bir sürede Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ve EBA-TV üzerinden yayınlar başlatıldı. Mevcut altyapı üzerinden başlatılan yayınlar TRT ile yapılan protokolle televizyon üzerinden de desteklenmeye ve giderek televizyon yayınları uzaktan eğitimin omurgasını oluşturmaya başladı. Milli Eğitim Bakanlığı hazırlıksız yakalandığı pandemi sürecine çok kısa sürede uyum sağladı ve yayınların kalitesini arttırmaya başladı.
Bu bakımdan değerlendirdiğimizde dünyada bir ilki başarmış durumdayız.Pek çok ülke (İzlanda ve İsveç hariç ) eğitim sisteminde deyim yerindeyse kontak kapatırken, biz bir şekilde gelişen teknolojiye paralel olacak şekilde yol almaya devam ettik.
Peki covid-19 bizi zorunlu olarak doğru yola itebilir mi? Bu soru burada duradursun…
Çok değil daha 20 sene önce tüm öğrenciler kırtasiye kapılarında sıra olurdu kitap bulabilmek , satın alabilmek için…Ya da bir üst sınıfta okumuş akrabasının az yıpranmış , üzeri az karalanmış kitaplarını ücretsiz kapabilmek için ev ev dolaşırlardı…
Taşıma mı ? servis mi ? Yok öyle bir dünya , tabana kuvvet …Okul yolum o kadar uzaktı ki yolda hayaller kurardım , bazen kurduğum hayallerden sıkılıp park halindeki araçların plakalarını sayarak okula ulaşırdım…Hayallerden sıkınıldığını da bu sayede öğrenmiştim daha o yaşlarda üstelik…
Yemek , süt , kuru üzüm vb ürün dağıtımı mı ? Yemek salçalı ekmek ya da cebimize sıkıştırılmış harçlık ya da leblebi daha fazlası hayal bile edilemezdi…
Ama haksızlık yapmayalım ,sınıflarımız oldukça insancıl , oldukça birbirine yakın öğrencilerle dolu olurdu ! Evet evet dolu olurdu .Hiç unutmam ortaokula başladığımda sınıfım tam 63 öğrenciden oluşuyordu !
Günümüze geldiğimizde ; her eğitim öğretim yılı başında tertemiz masaların üzerlerinde poşetler içerisinde gıcır gıcır okul kitapları öğrencilerimizin emrinde. Binlerce servis aracı ile evinden alınıp okula kadar taşınan yüz binlerce öğrenci ve bu öğrencilerin öğlen yemekleri eksiksiz şekilde sunulmakta. Okul sütü , okul üzümü gibi projeler ise olmazsa olmaz projeler haline dönüşmüş durumda.Ve bir çok okulda özel okul sınıf kontenjanlarına yakın sayıda öğrenci ile eğitim verilen sınıflar mevcut durumda… ( Kitapların yetersizliğini , servis araç güzergah ve aksaklıkları , sunulan yemeklerin kalitesini ve yer yer çok sayıda öğrenci ile eğitim veren sınıflarımızın varlığını görmezden gelmiyorum ama bunlar farklı bir konu ve geçmiş yazılarımda bunları da konu edinmiştim )
Nankör olmamak lazım ! Bütün bu iyi niyetle yapılan çalışma ve sunulan imkanların değerini bilmek lazım…Peki biliyor muyuz değerini ?
30 Mart 2012 tarihinde 12 yıllık zorunlu eğitim kanunlaştırıldı. 12 yıllık zorunlu eğitimin amacı, eğitimde kaliteyi arttırarak, bugün gelişmiş ülkelerin yaşadığı Bilgi Çağı’nda küresel rekabette geri kalmayacak bir nesil yetiştirmekti.
Amaç güzel, peki amaçlanan ile gelinen nokta arasındaki fark negatif yönde ise !
Açalım biraz ; 12 yıllık zorunlu eğitim ile 4 yıla düşen ilk okul kademesinden çocukların azımsanmayacak sayıda kısmı okuma yazma problemlerini aşamadan ortaokul kademesine geçmekte, Ortaokul kademesinde ise bu problemler çözülemeden ve bu çocukların yanına bu kez dört işlem yapamayan, okuduğunu anlayamayan ve okula sadece vakit geçirmek için gelen yüz binlerce öğrenci daha eklenmiş oluyor. Bitti mi ?
Yok hayır daha yeni başlıyoruz lise kademesine taşıyoruz bu yüz binlerce daha ilkokul kademesi temel becerilerini elde edememiş öğrencileri ! Lise de belki düzelir umudu taşıyoruz sanırım ! Liselerde ise bu öğrencilerimizi sadece dört sene daha oyalıyoruz dahası yok ! Dünyanın en iyi öğretmenlerini de getirseniz artık bu çocuklar lise kademesinde bir adım ileriye gidemez, çünkü temel yok …
İşin kötü yanı ; devletimiz bu temel kazanımları elde edememiş milyonlarca öğrenciye üstte saydığım kitap, servis yemek vb imkanları sunmaya devam ediyor.Bu öğrencilerin başına öğretmen atıyor, az sayıda öğrenci ile okusunlar diye okullar yapıyor, akıllı tahtalar vs vs vs …Giden milli servetin hesabı yapılamayacak boyutlara ulaştı.Bu öğrenciler sunulan onca imkana rağmen okula zorunda olduğu için, ya da gidecek başka yeri olmadığı için, elini kolunu sallayarak sadece zaman geçirme amaçlı geliyor.Hal böyle olunca gerçek anlamda eğitim alıp kendini geliştirmek isteyen az sayıda öğrencimize de yazık oluyor.
İşin daha kötü yanı ne biliyor musunuz…Biz okumakta gözü olmayan, kendini hazır tüketime alıştırmış bu milyonlarca öğrenciye kötülük ediyoruz…Onları sadece oyalıyoruz, lise mezunu yapmayı başarı sanıyoruz.
Ağaç yaş iken eğilir...Okumakta gözü olmayan, çeşitli nedenlerle temel becerilerden yoksun olan bu öğrencilerimizi, ilkokul sonunda üretime yönlendirsek ; ara eleman , kalifiye eleman bulamamaktan yakınan sanayici ve esnaflarımız ile buluştursak nasıl olur…
Pandemi sürecinde tüm dünya ülkeleri gibi ülkemizde yeni eğitim öğretim yılı için çözüm arayışında iken, sosyal mesafe söz konusu iken, sınıf öğrenci sayılarının ikili eğitim ya da farklı seçeneklerle azaltılması planlanırken niçin ZORUNLU EĞİTİMDEN VAZ GEÇMİYORUZ ?
Özellikle lise kademesi için “GENÇ BAKIM EVİ” tadındaki okullarımız yerine, bu okullara yapılan onca masraf yerine , ayakları yere basan daha gerçekçi ve sadece akademik anlamda başarılı olabilecek çocuklarımız ile lise eğitimine adım atılsa nasıl olur ?
Hali hazırda Covid-19 virüsü de varken…Bunu fırsata çevirip, sosyal mesafe için de, öğrenci sayısının azaltılması içinde birebir olacak bir çözüm yolu olan zorunlu eğitimden en kısa sürede vazgeçilmelidir.
Saygılarımla…