Yaratıcılık, her bireyde var olan ve insan yaşamının her bölümünde bulunabilen bir yeti, günlük yaşamdan bilimsel çalışmalara dek uzanan geniş bir alanı içine alan süreçler bütünü, bir tutum ve davranış biçimidir.[i]
Zekâ ve yaratıcılık arasındaki ilişki konusunda çelişkili araştırmalar olmasına karşın, üstün yeteneklilerin, yaratıcı olma olasılıklarının fazla olduğu ileri sürülmektedir.
Üstün yetenekli çocukların, genel çocuk nüfusuna oranının, doğum sırasında dünya genelinde % 2,3 civarında olduğu ve değişik ülkelerde, ileriki yıllarda bu oranın artabildiğini veya azalabildiğini biliyoruz.
Bu anlamda Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA); temel olarak fen, matematik ve okuma becerileri alanlarında öğrencilerin becerilerini değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeyi yaparken temel alanları “okuryazarlık” kavramı üzerinden tanımlamaktadır. PISA sonuçları değerlendirilirken; öğrenciler fen, matematik ve okuma becerileri alanlarında, her alanın özgün durumuna göre en alt başarı düzeyinden en üst başarı düzeyine göre 6 düzeyde gruplandırılmaktadır. PISA’da 5. ve 6. düzeyler üst yeterlik düzeyleri şeklinde tanımlanmaktadır.[ii]
15 yaş grubu öğrencilerimizi, PISA değerlendirme kategorileri olan fen, okuma ve matematik beceri alanlarında olmak üzere, 5.ve 6. yeterlik düzeyi oranlarına bakıldığında vahim bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.
PISA 2015’de fen okuryazarlığında 5. düzey ve üstünde (üst yeterlik düzeyi) bulunan öğrenci oranları tüm ülkeler için %5,3, OECD ülkeleri için %7,8 ve Türkiye için %0,3’tür.
PISA 2015’de okuma becerisinde 5. düzey ve üstünde (üst yeterlik düzeyi) bulunan öğrenci oranları OECD’de %8,3, tüm ülkelerde %5,6 iken Türkiye’de %0,06’dır.
PISA 2015’de matematik becerisinde 5. düzey ve üstünde (üst yeterlik düzeyi) bulunan öğrenci oranları OECD’de %10,7, tüm ülkelerde %8,2 iken Türkiye’de %2,01’dir.
Bu sonuçları değerlendirdiğimizde; doğumdan sonra bütün dünya çocuklarında %2,3 olan üstün yeteneklilik oranının, yaratıcılıkla doğru orantılı olduğunu da hesaba katarsak, fen, okuma ve matematik alanlarında, OECD ve tüm ülkelerde, üst yeterlik düzeyinde bulunan öğrenci oranlarının artmasına karşın, Türkiye’de bu oranların dramatik bir şekilde düşük olduğu, hatta yıllar itibarıyla daha da düştüğünü görmekteyiz.
Biz, bu kötü durumun nedenleri olarak başta eğitim sistemimizin bütün unsurları olan, eğitim politikası, müfredat, öğretmenler, eğitim yöneticileri, veliler ve genel olarak bütün toplumu görmekteyiz. Hangi unsurun, ne kadar etkili olduğu yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkacaktır fakat şu kadarını ifade etmek gerekirse, evde ve okulda yaratıcılığı engelleyen nedenleri sıraladığımızda, belki de bu nedenler kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İşte evde ve okulda çocukların yaratıcılığını engelleyen nedenler;[iii]
-Çocukları sürekli gözetim altında bulundurmak, izlendiklerini fark ettirmek,
-Çocukların yaptıklarını sürekli olarak iyi ya da kötü olarak sürekli yorumlama veya iyi-kötü anlamlarında değerlendirmek,
-Çocukları denetim altına almak,
-Aşırı övmek veya tersine aşırı yermek,
-Çocukları birbirleriyle karşılaştırmak, onları rekabete zorlamak,
-Çocukların deneyip, yanılarak öğrenmelerine izin vermemek,
-Çocukların fikrini almadan katı ve değişmeyen seçimler sunmak,
-Çocukların yapmak istediklerine sürekli olarak sınırlar koymak,
-Çocukların yapması gerekenleri onların yerine yapmak,
-Sorumluluk vermekten kaçınmak,
-Çocuklara, neyi nasıl yapacaklarını gösteren kesin, değişmeyen reçeteler sunmak.
Bu engellerin büyük bir bölümü sınıf yönetimi ile ilgili olan nedenlerdir ve çözülmesi çok zor değildir. Meslektaşlarımız, sınıfta bu engelleri ortadan kaldırmak için gereken çabayı göstermeli, özellikle eğitim yöneticileri de, öğretmenlerin, sınıf yönetimi anlayışına müdahalede bulunmamalıdırlar.
2023 Vizyon Belgesinin önemli amaçlarından birinin de okul özerkliği ve öğretmen özerkliği olduğu düşünülürse, demokratik sınıf yönetimini sergileyen meslektaşlarımızın, bu engelleri kısa sürede ortadan kaldıracağına yürekten inanıyoruz.