Geçen hafta KORONAVİRÜS ÜZERİNDEN YEPYENİ BİR ÇAĞ SÜRÜMÜ demiştik; bu hafta da adını koyup karakteristiğini öngörmeye çalışalım. Fakat Dünya ölçeğinde kayıtlı Vaka Sayısının yarım milyona doğru, Kayıp Sayısınınsa 20 bine doğru yol aldığını; sürecin kaç ay süreceğinin ve dünya ekonomilerinin, özellikle de ‘Gelişmiş Batı’ ekonomilerinin ne kadar kayba uğrayacağının bilinmezliğinde analiz yapma zorluğunu akıldan çıkarmadan.
‘Ortaçağ korkudur, şiddettir’ diyordu Yalçın Küçük 30 küsur yıl önceki YİRMİNCİ YÜZYILIN ORTA ÇAĞI makalesinde ve ekliyordu: “Bir çağa geçmek için yıkım gerek!” Korona’nın korku esiri olduk, sanki sokaklarda dolaşan biri her an uzaylı bir yaratık tarafından kapılacakmış gibi hissediyoruz. Yaratık deyince aklıma geldi; HOMO-DEUS[1] tipler insanlık için kimbilir daha neler yarattılar (creation) ve üzerimizde kimbilir daha neler planlıyorlar?
İnanç posalarından kendine din edinmeye çalışanlar hâlâ Tanrı’nın lâneti veya Allah’ın bir musibeti gibi görüyorlar. Oysa bu, insanların bir musibeti.. Bkz. NİSA 79: “Sana gelen her iyilik Allah’tan, sana gelen her kötülük ise kendindendir.” Yani hayır Allah’a, şer insanlara ait.
Bunu kul yapısı görürsen arkadaki resmi de görme imkânı bulursun ve arkadaki resmi görürsen ya o iradeye teslim olursun ya da isyankâr olursun. Teslim olan çip taktırır, yaşamını garantiye aldığını düşünür ve Modern Mankurt olarak görece var olur. Âsiler korosu ise bu kendini Mevlâ yerine koyanların şerrî düzenlerini yıkmanın altyapısını hazırlar. “Dini Allah’a has kılmak”[2] demek medeniyeti / uygarlığı da Sünnetullah denilen tabiat ve kâinat kanunlarına ve dahi fıtrata yani yaratılışa döndürmektir; Dünya nüfusunu 5-10-15 kat tıraşlamayı düşünenlere biat değil.
Korona’nın I. Sürümüyle yüzbinler, 3-5 yıl sonra II. Sürümüyle milyonlar, 10-20 yıl sonra başka bir virüs hazretleriyle on - yüz milyonlar ölse ne gam; biz sağ isek, di mi? Veya ekonomiler çöker, demokrasiler demode olur; Devlet Kapitalizmi ile başlayan evirme süreci sonunda Komünal Kapitalizm bize sunulu yeme-içme, çalışma-gezme imkânları temaslasa n’olur tercihimiz? Bunca ve daha buncası işsiz yığınlar, şimdilerde yaşlılara duyumsatılan negatiflik hissi gibi toplumsal bir yük / fazlalık olarak hissettirilirse onları hangi new canawarın önüne atarız?
Tüm gıda kaynaklarının, besin tedarik zincirinin ve tüm zıraî faaliyetlerin birkaç Elitik Şirket’in eline geçtiği bir dünyada, acep açlıktan ölmeyi mi yoksa açlıktan ölmemek için başkalarını öldürerek onların payına düşebilecekleri gasp etmeyi mi seçerdiniz? Cevabınızı verirken binlerce yıl öncesinden gelen avcı - toplayıcı genlerinize de danışmayı unutmayın lütfen. Slogan-ı kadim: Ölmemek için öldür!
Bir Ana Bilgisayar’ın (Main Computer) yöneteceği, insanların zihinlerine varıncaya değin iç-dış bütün vücut faaliyetlerinin okunabileceği ve sürüye her hâl ü kârda uyanların yeryüzünde, Uyumsuzların da (Taife-i İsyan) yeraltında yaşayacağı bir gezegene hazır mısınız? Tabii ki değilsiniz ama biz sizin çocuklarınızı sanal oyunlarla ve akıllı telefonlarla çoktan hazırladık; siz o sırada mutfaktaydınız veyahut salonda TV seyrediyordunuz efenim.
Abdullah ÇİFTÇİ “Gerçek verilerle gelecek analizi yapmaya strateji denir” der (tarih de böyledir) ve mealen şöyle ekler: “Gaybı Allah bilir, insan bilemez. Ama insan, insanın gizli-saklı yaptıklarını bilebilir ve sonrasını öngörebilir. Bu da analize girer.” E zaten piyasa da boş değil; yok Simpson’lar, yok Contagion, yok Bill Gates, yok Cüneyd Zapsu; her şeyi ya simule ya ilân etmişler. Hâlâ bunu kıyamet alâmeti gibi görene de anca ‘Kıyametin kopsun!’ denilebilir. Bi oku b’olum, bi düşün, bi aklet; Allah aşkına!
Nasılsa evdeyiz diye EGEMENLİĞİN ÇİN’E DEVRİ kısmını üçüncü yazıya saklayarak ve sırf “Dert bitse ömür biter / Ömür bitse aşk bitmez” diye buyuran Müslüm Baba’ya müşteri toplamak arzusuyla karamsarlık bildirisine son vereyim.
Sapere aude![3]