Nasıl müdür oldum sorusuna,
1) Müdür olarak hangi yöntemle, nasıl atandım,
2) Müdür olduktan sonra işimi ne kadar iyi yaptım, biçiminde cevap vermek mümkün.
İkinci sorunun cevabını muhataplarına bırakarak gelin birinci soruya odaklanalım.
Koalisyon hükümetleri iş başındaydı. Hem de bir araya gelemeyeceği düşünülne partiler günün genel konjöktürü içinde yan yana gelmişti / getirilmişti. O günlerde aslında sorun milli eğitim idi, bu bakanlığı hangi anlayışın yöneteceği kamuoyunu epeyce meşgul etmişti.
Uzlaşma sağlandı. Bakan da bu uzlaşı içinde kaoalisyonu kucakladığı düşünülen biriydi(!)
Bu zeminde okul müdürlüğü için sınav koşulu hayata geçirildi.
O yıllarda müdür yardımcısı olarak çalışıyordum. Müdür olabilmek için iki aşamadan oluşan sınava girdim. Birinci aşamada seçme sınavı yapıldı. İkinci aşamada ise üç haftalık kurs ve yerleştirme sınavı uygulandı.
Gelin görün ki yerleştirme sınavında sorulan sorular, nesnellikten uzak, yoruma açık, kökü örneğin “siz göre” diye başlayan sana / bana göre cevabı değişkenlik gösterebilir türdendi.
Nitekim sınav idari mahkemeye taşındı. Uzun denebilecek bir süreçten sonra on kadar soru iptal edildi. Kimi soruların doğru seçeneği olmadığı için tüm seçenekler doğru kabul edildi. Kimi soruların cevap anahtarında doğru varsayılan seçeneği başkalaştı. O günkü şartlarda hemen her müdür adayının yerleştirme puanı ortalama on beş puan yükseldi.
Güzel de, bu sefer o zamanki adıyla EĞİTEK hatalı sertifikalarımızı mehkeme sonucu ortaya çıkan reel sertifikalarla değiştirmiyordu.
Süreç boyunca işin içine o kadar daldık ki, zaman zaman avukalarımızı da bay pas ederek MEB yetkilileriyle görüşüyor, adeta sinir savaşı yapıyorduk / yaşıyorduk.
Böyle bir görüşme için, bu aşamaları birlikte yaşadığımız ve şu günlerde emeklilik hayatı yaşayan bir arkadaşım ile EĞİTEK genel müdürünün kapısını çaldık. Genel müdür ile, görüşmek istemese de ısrarlı bekleyiş sonucu karşı karşıya geldik.
Çekişmeli ancak güzel bir diyalog geçti aramızda. Veriler, sınavın biçimi, mahkeme kararı, vekalet vs vs…
Anladık ki, biz bir anlamda kendi ekosistemi çerçevesinde vazo içinde çiçek yetişmeye çalışıyorken, başkaları vazoyu suyla doldurmak için çabalıyordu.
Sonunda genel müdür bize, “Beyler, sizden galiba iyi müdür olur, ancak şu bıyıklarınız olmazsa!” diyerek aşağıdaki şiiri yazmamıza vesile oldu.
Seven kadın asla bıkmaz / Eleştiri gene yıkmaz / Kesilmene izin çıkmaz / Bıyıklarım bıyıklarım
Yakışıklı, genç ve çok şık / Güzelleri ettin aşık / Çorba oldun öptün kaşık / Bıyıklarım bıyıklarım
Hep kestiler neden, niçin? / Avrupalı olmak için / Çok kızdılar için için / Bıyıklarım bıyıklarım
Ne işin var yönetimde / Kıyas oldun denetimde / Kökün derimde, etimde / Bıyıklarım bıyıklarım
Ele çirkin gönlüme bağ / Bela oldun başımda dağ / Adın bazı sol ya da sağ / Bıyıklarım bıyıklarım
Badem, nalça, pala, titrek / Terleyince oldun erkek / Cesur kaldın bazen ürkek / Bıyıklarım bıyıklarım
Aynalarda taranırsın / Özel makas aranırsın / Tütün olup sararırsın / Bıyıklarım bıyıklarım
Çalıyorken meçhul sazı / Zorda kaldım bazı bazı / Ak düşmesi kader, yazı / / Bıyıklarım bıyıklarım
Sevgi yersin bana bana / İtinayla bakar ana / Çok özenir çocuk sana / Bıyıklarım bıyıklarım
Bu İPEKLİ Yusuf nere? / Yakışırsın öze sere / Köse derler sensiz ere / Bıyıklarım bıyıklarım
Ahhh, Ah!
İşte ben sadece sınav ile değil derin bir mücadele 2003 yılında ancak müdür olabildim. Hem de uzlaşı bakanının meclis araştırması komisyonunda muhalif milletvekilinin adımız üzerinden sorduğu soruya cevap verememesi sonucu uyguladığı derin baskıyı göğüsleyerek…
Eğitimdeki başarıszlığın sorumlusu okul müdürleri varsayıldığı için midir, nedir bilmiyorum ama, şu günlerde okul müdürlüğü üzerinde akıl almaz tartışmalar yapılıyor.
Sınav da sınav…
Olsun.
Eğitimin tüm kademelerinde görev yapan öğretmen, müdür yardımcısı, müdür, müfettiş, şube müdürü, il / ilçe müdürü, daire başkanı herkes belirli periyotlarla sınava girsin. Yeterli puan alanlar devam etsin, yeterli puan alamayanlar ise…
Yeter artık bırakalım, saç, sakal, bıyık, cinsiyet, sendika, sınav gibi kısır tartışmaları.
Ya MEB’ de Görevde Yükselme Sistemini tavizsiz uygulamak üzere hayata geçirelim ya da meşhur yetmiş altıncı maddedin verdiği yetkiyi en hafif tabirle etik dışı kullanarak keyfi bir biçimde öğretmenlerin yerlerini değiştirmede, okul idarecileri dahil tüm üst düzey yöneticileri atamada kullanmaya devam edelim.
Bir düşünce içim acıyor çünkü bir de düşününce…