Keyfimizi balta kesmiyor. Tırnağımızı keserken biraz derin kaçırsak akşama kadar mızmızlanırız. Bir futbol takımı sayısınca Mehmetçik şehit oluyor; kimsenin yüzü düşmüyor. Meşin yuvarlağını öptüğümün maçlarının ve maç geyiklerinin mola vermesi için 110 şehit vermemiz mi gerekiyor?
Aşna-fişnadan tarih asparagasına dek canına yandığımın dizilerinin yayından kaldırılıp kara kurdelalı yas iklimine geçiş için kaç parça olmamız bekleniyor? Çuvalla para karşılığında ve binbir kaprisle sahteden olaylar için rol kesen yüreksizlerin tiryakisiyiz de gerçek kahramanların canhıraş mücadelesi ve can fedası niye haber kanalı alt yazısı kadarcık bile ilgimizi çekmiyor?
Türkiye’nin beka sorunu yok; Survivor’da kim şampiyon olacak sorunu var. Masa tenisi maçı gibi popülist kitleyi bir yarışmadan öbür yarışmaya hiç gaz kesmeden savuran Acun tabiî ki rütbe olarak Hulusi Akar’ın üzerindedir. Saatler dolusu traşın 40 saniyesi de asker muhabbetine ayrıldığında toplu günah çıkarma seansımız şipşak hızda gerçekleşmiş oluyor.
Değil mi ki gol atan futbolcu asker selamı veriyor; huzur bulabiliriz. Değil mi ki dizilerde artistik birliklerimiz acayip vaziyette intikamımızı alıyor; koltuğa - kanepeye hamamda göbek taşında keseleniyor gibi uzanabilirsin. Çekirdek çitlerken Afrin aklına gelmezse üzülme; git bir de soda iç!
Terör-merör, vatan-matan, savaş-mavaş aslında umurumuzda değil. Ve toplumsal mutabakat herkesin –mış gibi yapmasında. Ülkesini seviyor-muş, Türkiye’nin geleceğinden endişeleniyor-muş, sınırların güvenlik altına alınmasını önemsiyor-muş pozları.. Aslında tek derdimiz kendimiz; yememiz - içmemiz, karşı cinse ilgimiz, para-pul ve makam-çul sevgimiz. Ki her Allah’ın günü trend-topic olan arzu ve isteklerimizdir ömrümüzün kaderi.
Yalandan bir dünya kurmuşuz; habire yallıyoruz, sallıyoruz. Japonya’ya giden bizim Türkler Japonlardan şikâyet ediyorlar: Ne desek inanıyorlar, yalan nedir bilmiyorlar. Hâlbuki bizde herkes birbirinin atıp tuttuğunu bildiği için yekdiğeri de atar tutar. Böylece mütekabiliyet oluşur. Düşünsenize karşınızdakinin sizi ciddiye aldığını; hooop hüloğğğ!
Afrin’e gitmeye, can vermeye hazırmış! Sanki Ayvalık Plajı’na gidiyor, sanki arkadaşına sigara veriyor. Kalabalık bağırıyor: Bizi Afrin’e götür! Sanki halı saha turnuvasına götürecek. O da diyor: Çıkışta! Sanki çay bahçesine..
Facebook’tan bir asker ve bayrak paylaşımı, bir de yakın-yıkın twiti; oooh görev tamam! Sonra okeye dördüncü aramaya devam. E, n’apacaksın; hayat devam ediyor. Evet, maalesef; hayat devam ediyor.
“Vatana kurban söyleyin.
Bana karşı, yüzü yok diye eseflenmesin.
Mehmet’e beni demeyin.
Yetim sevgileri ağlatmak olmaz.
Mehmet’i Mehmet’e anlatmak olmaz.
Bulanık seherlere, bir kutlu ezan gibi asılı kaldım göğe.
Yalnızdım ve yalnızım.
Hak'tan gayrı kimse sesim işitmez.
Kimseye bir şey demeyin, demeyin değmez..”