Devlet yapısını çökerten FETÖ’nün temizlenmesinden sonra, toplumun her kesiminden ehliyet ve liyakat talepleri yükseliyor. Yönetim sistemimiz değişti ve yeni sistemden en büyük beklentimiz, işlerin artık ehil insanlara verilmesi ve bir daha 15 Temmuz benzeri ihanet süreçlerinin yaşanmamasıdır.
Başkanlık sistemi, liyakati ön plana çıkartan bir sistem midir? Hiç mücadele vermeden, atamaların liyakat esaslarına göre yapılacağını beklemek ne kadar doğru bir yaklaşımdır? Liyakatten kimler ne anlıyor?
Son sorudan başlarsak, bugün bazıları için liyakat, son yıllarda uzak kaldığı yönetim kademelerinin kendilerine yeniden açılması talebinden ibaret sığ bir yaklaşımdır. Bu talep sahiplerinin, geçmişte yaptıklarına ve bugün kullandıkları üsluba bakınca, liyakat deposu olmadıkları çok kolay anlaşılmaktadır. Her şeyden önce liyakatli insan, dilini güzel ayarlayabilmelidir.
Alev ALATLI, liyakat meselesinin son iki yüz elli yıllık bir mesele olduğunu ve eğer başarabilirsek 21. yüzyılın, Türklerin yüzyılı olacağını söylüyor. Başkanlık sistemi ile bu problemin daha kolay çözüleceğini öngörüyor.
Alışılagelmiş uygulamaları değiştirmek çok zor olsa da liyakate ulaşmak için çetin bir mücadele bizi bekliyor. Eğer kararlı olunmazsa başkanlık sistemi, tam aksine eski alışkanlıkların daha da güçlenmesini sağlar. Bunun ipuçlarını görüyoruz. Bir önceki Milli Eğitim Bakanının, 76. Madde ile yaptığı şube müdürü atamaları gibi bir atamanın yapıldığı gün, liyakat taleplerinin hiçbir anlamı kalmayacaktır.
Liyakat talebinde samimi olanlar, paylaşıma açık, özgüveni yüksek ve iyi niyetli olanlardır. “'Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi” raporunu yayınlayarak, ülkemiz daha başkanlık sistemine geçmeden tavrını ortaya koyan ve katkı sunan sendikamız, bugünleri öngörmüş ve üzerine düşen katkıyı fazlasıyla yapmıştır. Liyakat taleplerinin yükseldiği bu sürece en büyük katkıyı sunacak olan yine sendikamız olacaktır.
Kamuda liyakat sistemine karşı direnç gösterecek yapılar, sendikalardan çok siyasetin kendisi olacaktır. Eski alışkanlıklarla siyaset yapma anlayışı değişmez ve hemşeri atamaları devam ederse, ülke olarak bu şansı da değerlendirememiş olacağız. Bu süreç siyasetin, bürokrasinin alanına girerek rol çalacağı ve ahkâm keseceği bir mekanizmaya dönüşmemelidir. Herkes gücünün kaynağını iyi tespit etmeli ve kendi alanının dışına çıkmamalıdır.
Eğitimde FETÖ sonrası yük çeken, mücadele eden yönetim kadrosu, liyakat taleplerinin önünde engel olarak görülmemelidir. Gezi olaylar ve FETÖ ile mücadele sonrası, ağır bedeller ödeyerek yöneticilik yapanlara hakları teslim edilmelidir. Liyakat demek sınavla atama demek değildir. Sadece atama üzerine yoğunlaşarak, hizmet içi eğitim ve iş başında yetiştirme göz ardı edilmemelidir.
Toplumdan yükselen liyakat taleplerini karşılamak için, birçok alışkanlığımızın değişmesi, eleştiri yapanların hain ilan edilmemesi ve hepsinden önemlisi de kendinden farklı düşünenlere sabır gösterilmesi gerekecektir. Başarabilir miyiz, çok zor ancak imkansız değil.