Ordusu dağıtılmış tersanelerine girilmiş, ekonomik açıdan tükenmişliğin psikolojik yıkılmışlığında; “Her şey bitti, yolun sonu göründü,” denilen, umutların tükendiği bir anda, 19 Mayıs 1919 yeni bir başlangıcın, yeniden dirilişin adıdır…
Mustafa Kemal Atatürk’ün 16 Mayıs Cuma günü İstanbul’dan yola çıktığı, Galata Rıhtımı’ndan başlayan yolculuğu, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak basması ile devam eden o süreçte, şehre ayak bastığında işgal kuvvetlerinin ne denli yayılmış olduğunu, şehrin, tamamen İngiliz işgalcilerin kontrolünde olduğunu bizzat gördüğü, Samsun’a ulaşması ile sivil olarak devam ettiği bir kutlu başlangıçtı 19 Mayıs…
9. Ordu müfettişi olarak, alanında uzman, 22 kurmay, 25 er ve erbaş 8 kâtip ve 21 mürettebat olmak üzere 75 kahramandan müteşekkil bir ekibin başına lider olarak yetkilendirilip, görevlendirilerek Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal; yol haritasını Amasya Tamiminde aziz milletin duyarlılığına ilan etmiş, Milleti, “milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır demişti.
Kongrelerde alınan, milleti, kurtaracak olan, “milletin azim ve kararlılığının”, kurtaracağı kararının hayata geçiş süreciydi.
Bu süreçte atılan her bir adım; “Uluslar Arası Hukuk” bilgisinin, küresel gerçeklerin farkındalığında, yarına dönük stratejik deha ürünü olan stratejik hamlelerdi…
Ulu Önder’in bağımsızlık mücadelesini kurmayları ile Samsun’da başlatmasının sebebi, şehrin stratejik konumunun taşıdığı önemdendir.
Çünkü Karadeniz’den gelen işgalcilerin Samsun üzerinden Orta Anadolu’ya yayılmaları ve etki alanlarını genişletmeleri oldukça kolaydı. Nitekim düşmana daha fazla geçit vermek istemeyen Atatürk, askerî dehasını bir kez daha ortaya koyarak mücadeleyi bu şehirde başlatmıştı.
19 Mayıs, bülbüle teklif edilen altın kafes gibi bize de güçlü bir devletin egemenliği altına girmek anlamına gelen manda yönetimini tekliflerine “Hayır” diyerek, hürriyet ve istiklal için, ayağa kalktığı, küresel eşkıyalara karşı şartlar çok namüsait tezahür etse de bir ve beraber olmanın gönül huzuru ve inanmışlığın verdiği güçle, çıkarlarını müstevlilerin emelleri ile tevhid edenlere, dahili ve harici bedhahlara karşı ayağa kalktığı sürecin başladığı gündür.
Mustafa Kemal Atatürk, gençlere; “Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler, bir gün memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok mesudum.” sözleri ile Türk gençliğine duyduğu güveni ve inancı nitelendirdiği, tarihe geçmiş bir zaferi ülkesinin gençlerine emanet ederek onları yücelttiği, bizden de, devletimizin bekası için; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür olarak yetiştirmenizi istediği GENÇLERİMİZ, bugün için biz yetişkinlere bırakılan en kutsal emanetimizdir.
İstikbalimizin teminatı olan gençlerimizi; kendi ülkesini her yönüyle tanıyan, bilen, seven, kendi kültür ve ahlaki değerlerini özümsemiş, milli ve manevi değerlere bağlı ancak evrensel kültürlere aşina, dünyayı bilen ve dünya insanı ile rekabet edebilen, çağdaş birer birey olarak yetiştirmek, hepimizin fedakârca gayretlerimizle mümkün olacaktır.
Bu süreçte; istikbalimizin teminatı olan gençlerimizi, Cumhuriyetin 2. Yüzyılını yaşamanın mesuliyetinin idrakinde, çocuklarımızı, sadece sınavlara değil, hayata hazırlamak gerektiğini göz adı etmemeliyiz.
Çocuklarımızla sadece refahımızı değil, yaşadığımız hayatımızı, bütün gerçekleriyle paylaşmalıyız.
Onları sadece akademik bilgi yönüyle değil, duygusal zekalarını da aktif kılacak türden sosyal etkinliklerle, yaşadıkları topluma karşı sosyal duyarlılık kazanmaları, refleks tepkilerden uzak, her bir sözün ve davranışın olası sonuçlarını süzebilen, devletin kurum ve kuruluşlarıyla yıpranmaması hassasiyetinin farkındalığına ulaşan ve bu duyarlılığı yaşarken kazanmaları hassasiyeti dahilinde yetiştirmeye özen göstermeliyiz.
Belki de en önemlisi, biri birini önemseyen, biri biriyle hısım olmasa da hasım olmamayı öğrenen, karşısındakini ötekileştirmek yerine birlikte aynı hedefe yürüyerek başarılı olabilecekleri gerçeğini yaşarken öğrenen birey olarak yetiştirmeliyiz.
Bu hassas ve önemli hedefle ulaşmanın sadece örgün öğretim kurumlarımızın işi olmadığına, bu amacın gerçekleşmesi için, toplumun her kesiminin, sorumlu olduğuna olan inanç ile; STK’ların da bu süreçte hassas ve duyarlı olması gerektiği, faaliyetlerinde bu amaca katkı sağlama yönünde çalışması gerektiği hususuna dikkat çekiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, şahsım ve Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim kurulu ve üyelerimiz adına;
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah ve mesai arkadaşlarını, vatan sevgisi imandandır diyerek, Allah’ın (c.c.) emrine uyup da coğrafyayı vatan kılmak, vatanı savunarak cennete ulaşmaya yönelen, bu yolda canını bir an dahi düşünmeden feda eden İstiklal Savaşımızın, küresel eşkıyaların tahrik ve tertibinde kullanılan, az bir dünyalık uğruna mağduru olduğumuz terör karşısında vatanı savunurken şehadet şerbetini içen, hakka yürüyen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, hayatta olan az sayıdaki istiklal savaşı, terör karşısında vatanı savunan ve 15 Temmuzda tankları durduran, istiklal ve istikbal mücadelemizde örnek bir duruş gösteren gazilerimize minnettar olduğumuzu ifade ederken, sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.