24 KASIM ÖNCESİ KÖTÜ HAVADİS ! UMUTLAR 2020’YE KALDI

Bir 24 Kasım daha yaklaşıyor. Yine o klasik 24 Kasım kutlamalarını hep birlikte izleyeceğiz. 24 Kasım’a daha 50 gün olduğunu biliyorum. Ancak dün Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle yapılan paylaşımları görünce ister istemez aklıma 24 Kasım günü geldi. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya SELÇUK’un Meb’in 2023 vizyonunda yer alan ve 2019’da tamamlanması planlanan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile ilgili sorulan soruya verdiği yanıt ne yazık ki üzücü oldu. Bir kez daha umutlar kırıldı. 3600 ek gösterge, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan öğretmenlere verilmesi planlanan ek ücret ve daha birçok konu, bütçe nedeniyle beklemeye alındı. Yani Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili düzenleme bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmeyecek. Anlaşılan o ki, yasa teklifi Hazine ve Maliye Bakanlığı’na takıldı.    

Herkes bilir, her yıl 24 Kasım’da öğretmenler hatırlanır. En azından kimileri tarafından yapmacık da olsa hatırlanır. Samimi olunmasa da hatırlanır. Lakin bunun sembolik bir değer ifade etmesinden ziyade anlamını kavrayıp gereğini yapabiliyor muyuz? İşte meselenin özü burada gizlidir diye düşünüyorum. Sadece yılın bir günü mü öğretmenleri hatırlayacak, arayıp soracak, değer vereceğiz?

24 Kasım önemlidir, evet oldukça önemlidir. Zira 24 Kasım 1928 günü açılan Millet Mektepleri; çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden topyekun bir milletin Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde başlattıkları eğitim hamlesini gösterir nitelikteki yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biridir. Manevi anlamda ise bu günün, bu görevi icra eden öğretmenleri onurlandırmak üzere çeşitli etkinliklerle kutlandığını biliyoruz. 24 Kasım’ın bu anlamda, yılda bir kez olsun öğretmenlerin hatırlanması için topluma ve yöneticilere bir fırsat sunduğu aşikar. Öğretmeni hatırlayıp ona saygı göstereceksek bunun günü, elbette yılın bir günü olmamalıdır. Öncelikle bunu kavramak gerekir diye düşünüyorum ve unutulmaması gereken bir not daha; öğretmenler günü resmi olarak kutlanacaksa bunu öğretmenler kendi kendilerine bir program yapmaya zorlanarak değil, yılda bir kez olsun öğretmenlerin hatırlanması için topluma ve yöneticilere bir fırsat sunulduğu gerçeğinden hareketle bırakalım da toplumun ve yöneticilerin aklına gelsin, kutlama programları...

Bir resmi program olacaksa bu Atatürk Anıtı önünde çelenk koyma töreni olmalı ve Başöğretmen Atatürk’e şükran ve minnetler arz edilmelidir. Bunun dışında başka bir program olmamalıdır. Zira öğretmenlere, öğretmenler günü kutlamasını yaptırmak oldukça anlamsız geliyor kanaatimce. Bu anlayıştan vazgeçelim. Zira, bir baba babalar gününü kendi kendine kutlamaz. Bir yaşça büyük yurttaşımız yaşlılar gününde kendi kendisini anmaz. Onu hatırlayacak kişiler olmalıdır. Protokol için yapılacak tüm programlar iptal edilmelidir. Öğretmenler günü kutlanacaksa bu program, yöneticiler tarafından ya da toplumu temsil eden sivil toplum kuruluşları tarafından yapılmalı ve okullar davet edilmelidir. Öteki türlü, programı yapan öğretmenler olmakta ancak kimin için yapıldığı bir hayli tartışmalı olmaktadır. Zira protokol için kutlama zihniyetini bir tarafa koymak gerekmektedir.

24 Kasım her gündür. En azından öyle olmalı diye düşünüyorum. Çünkü, mesleğin itibarı ve onuru ne yazık ki alınan bazı kararlarla yok edilmiştir. Yaşananlar göstermektedir ki, son gelişmeler mesleğin itibarına gölge düşürmekle kalmayacak, mesleği tamamen bitirecek, toplum nezdinde saygınlığını yitirmesine yol açacaktır. Yetkililer bu durumu bir kez daha gözden geçirmeli ve çok yönlü bir şekilde düşünmelidir. Öğretmen umutsuz ise umut dağıtamaz. Öğretmenin mutsuz olduğu bir ortamda ise başarı sağlanamaz. Mahkeme de adalet ne kadar gerekiyorsa eğitimde de en az o kadar disiplin şarttır. Öğretmenin elinde hiç bir yetki ve yaptırım bulunmamakta, disiplin cezaları yetersiz kalmakta ve tam olarak uygulanamamaktadır.  Öğretmene karşı yapılan saldırıların son dönemde artması da oldukça manidardır. Öğretmenin eskisi gibi sınıf içi disiplini sağlayamaması üzerine çok yönlü bir şekilde düşünülmeli ve bu konuda araştırmalar yapılarak okullarda artan disiplin olayları ve öğretmene şiddet konuları acilen gündeme getirilmelidir.

Öğretmenliğin sözleşmeli hale getirilmesi ile yaşanan sorunlar ortadadır. Atanacak kişiye, ya eşini ya işini seç demek ne derece vicdana sığmaktadır, düşünülür. Belirli yerlerde öğretmenin ortalama görev süresi çok düşük (Şırnak’ta ortalama 2 yıl hatta daha da az) olduğu gerçeği masaya bir zorunluluk olarak konsa da, bunun temelinde bazı yerlerde (yani zorunlu hizmet diyebileceğimiz yerlerde) görev yapmanın zorluğu ilk sırada gelmektedir. Elbette, görev yapmanın zorluğu olacaktır. Lakin öğretmeni orada mutlu etmek ve ona destek olmakta yetkili kurumların görevidir.  

Doğuda görev yapan eğitimcilerin unutulduğu birçok eğitim-öğretim yılı geride kaldı ve bu umutla başlamış bulunduğumuz nice eğitim-öğretim yılı da bitti... Yıllardır doğuda ihmal edilmiş olan eğitimcilere bir teşvik paketinin sunulması ise adeta yılan hikayesine dönmüş durumda. Aslında sağlanacak bir teşvik ya da teşvikler demeti hem eğitimciler adına hem de doğudaki eğitim istikrarının sağlanabilmesi adına oldukça fayda sağlayacaktır. Bu teşvik paketi öğretmenlerin doğudan tayin istemesini değil bilakis doğuyu tercih etmesinin önünü açacaktır. Hatta sadece doğu için değil Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışındaki bazı illerimizde ve ilçelerimizde yer alan okullarımızda öğretmen sirkülasyonu diğer yerlere göre daha hızlı oluyor. Dolayısıyla bu gibi yerlerde eğitimcilerin daha kalıcı, daha uzun süreli görev yapmalarını teşvik edici yönde gerekli tedbirlerin alınması zaruridir. İl-ilçe ve hatta okul bazlı teşvik paketi elzemdir.

Öğretmenlerimizin zorunlu hizmet tazminatı, 3600 ek gösterge ve daha nice müjdeli haberi uzun zamandır beklediğini biliyoruz. Ancak anlaşılan o ki; 2019’da hayal kırıklığı ile kapanacak. 

Öğretmen akademisi açmaya hazırlanıyoruz. Lakin öğretmenin akademik kariyer yapmasına herhangi bir destek sunmadığımız gibi öğrenim haklarına da gerekli desteği vermeyerek de anayasal haklarını kullanmalarına mani oluyoruz. Yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlerimize teşvikler sağlanmalıdır. Gerekirse bu durumda bulunan öğretmenlerimize farklı statüler tanınmalı ve kariyer teşvik edilmelidir. Kariyeri zorunluluk değil tercihen sunmak daha doğrudur. Zira zorunlu olarak yapılan şeylerin başarı getirmediği görülmekte, bilinmektedir.

Öğretmeni, eğitim sisteminin asli unsuru kabul ediyoruz. Lakin asli unsurun itibarına gölge düşürüyoruz.

Her ile üniversite açmakla övünürken bu üniversitelerden mezun olan binlerce kişiye iş bulma konusunda ne kadar ilerleme kaydediyoruz? Atama bekleyen öğretmenlerimizin durumu ortada...

Daha yazılacak çok sorun var lakin bunlara ne yer yeter ne de zaman. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, her 10 öğretmenden 7’si başka bir meslek yapabilecek durumda olsa mesleği bırakacak. İşte bu büyük bir problemdir. Bunun sebeplerini düşünmek lazım. Yine mülakat ise başlı başına sorun olmaya devam edecek. Diyorum ya, herkes öğretmenden beklentilerini sıralıyor, biri de öğretmenlere derdini sorsa...

Gelin bu 24 Kasım’da öğretmenlerimize derdini soralım... Samimi olalım, çözüm odaklı olalım ve yukarıda sıraladığım sorunları çözebiliyor muyuz? Düşünelim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazar Yazıları Haberleri