17 Ağustos 1999...
Sözün bittiği yer.
Hatırlayalım 17 Ağustos 1999 günü ne olmuştu.
Gölcük Depremi, Marmara Depremi, İzmit Depremi ya da adına her ne derseniz deyin. Lakin bu büyük afette esas olarak bizleri ilgilendiren husus, 18 bin insanımızın hayatını kaybettiği ve 23 binden fazla insanımızın yaralandığı gerçeğidir. Can kayıplarının yanı sıra maddi kayıplarda yaşanmış ve binlerce ev ve iş yeri yıkılmış ya da hasar görmüştü. Maddi kayıplar bir şekilde telafi edilebilir lakin insan hayatının telafisi mümkün değildir. Bu yüzden Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçeğe göre hareket edilmelidir.
Peki ama 17 Ağustos’tan gereken dersleri çıkardık mı?
Her olayın her yıldönümünde olduğu gibi yine birçok kurum ve kuruluş 17 Ağustos ile ilgili mesaj yayımladı ve yayımlamaya devam ediyor. Yadırgadığımız husus bu değil elbette.
Her olayın yıldönümünün hatırlanmasında bir amaç vardır. Milli birliği sağladığı için, geçmişte kazandığımız önemli zaferlerin unutulmaması için ya da bazı yaşanmışlıklardan ders çıkarıp daha temkinli olmak için...
17 Ağustos Büyük Marmara Depremi de unutulmamalıdır. Zira depreme dayanıksız binaların insan canına mal olduğu gerçeği hafızalardan çıkarılmamalıdır. Unutturulmamalıdır. Zira insan hayatına paha biçilemez. İnsan hayatı değersiz değildir. Eğer ki, bu günleri unutursak işte hem o gün verdiğimiz şehitlerimize hem de kendimize ihanet etmiş oluruz. Zira insan hayatı herşeyin üstündedir.
Deprem Her Daim Kendini Hatırlatıyor Lakin...
Bu büyük depremin 18. Seneyi devriyesinde bir kez daha sormak lazım. Depreme hazırlık mıyız? Elbette deprem yaşamayı istemeyiz. Lakin bildiğimiz bir gerçek var ki; o da ülkemizin bir deprem ülkesi olduğudur. Nitekim bunu sürekli hissetmekteyiz. Balıkesir (Ayvalık), İzmir, Manisa, Muğla ve Bodrum... Ege’de yaşanan depremler malumunuz. Lakin sadece izliyoruz. Hem de depremin büyüklüğünün değil depreme dayanıksız binaların ölüme yol açtığını bildiğimiz halde...
Her Sorunun Bir Çözümü Vardır. Yeter ki amacımız çözmek olsun...
Her sorunun bir çözümü olduğu ilkesinden hareketle şunu ifade etmek de fayda var; bu konuyla ilgili birçok akademisyen, tez hazırladı ya da panel-vb. çalıştay tarzı ortaya bilimsel bilgiler kondu. Mimarlar Odası gerekli açıklamaları yaptı. Konunun paydaşları kendi görev alanlarına düşen kısımla ilgili gerekli araştırma-geliştirmeyi yaptı, yapmakta..
Olası büyük depremlerle ilgili mevcut paydaşların birlikte hareket ederek ortaya çözüm amaçlı eylem planı koymaları ve bunu ivedi bir şekilde tatbik etmeleri hayati önem arz etmektedir. Bu anlamda atılacak adımlar, devlet görevinden öte insani bir görev teşkil etmektedir.
Çözüm kentsel dönüşüm müdür? Çözüm yapılaşmayı daha sıkı denetlemek midir? Çözüm başka birşey midir? Bunu konunun uzmanları biliyor elbette. Lakin biz bunun ne kadar mühim olduğunu bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyor ve “Depremin değil depreme dayanıksız konutların insanları öldürdüğünü” bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
Bu konunun tüm paydaşlarının sorunun çözümü için ivelikle harekete geçmeleri, eğer ki uygulanan plan ve eylemler varsa da hızlandırmaları gerektiğinin altını çizerek ülkemizin daha büyük acılar yaşamamasını temenni ediyoruz.