15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin üzerinden iki yıl geçti. Tarihe geçen ihanetin etkileri devam ediyor. Ülkemizin yönetim şekli değişti, dost ve düşman biraz daha açığa çıktı. Acılar hala çok taze. Şehit yakınları ve gazilerimiz, uçurumun kenarından dönen ülkemizin var olma mücadelesinde yazdıkları zaferin gururunu yaşayarak teselli buluyorlar.
İnsanlık mücadelesini kaybedenler, milletimizin hafızasına silinmeyecek şekilde yazıldı. FETÖ terör örgütüne tapanların, gerçeği görme imkânları kalmadı. Başta aklını başkalarına kiralayanlar kaybetti. Onlara kapılıp gidenler kaybetti. Hala tereddüt edenler, yeniden darbe olacak diye umutlananlar, elebaşlarının hezeyanlarına inananlar kaybetti. Muhalefet yapacağım derken, terör örgütünün taşeronu konumuna düşenler kaybetti.
Kişisel geleceğini garantiye almak ve göz koyduğu koltuğu boşaltmak için arkadaşını ihbar eden, iftiracı haysiyet cellatları kaybetti. Yaşanan kargaşada, masumiyetleri sonradan belgelenen masum insanlarımız aylarca hapis yatarken, bu fırsatçılardur durak bilmediler.
15 Temmuz ihanet süreci, milletin yanında durmak için bir an bile tereddüt edenlerin; “Biraz daha bekleyelim, darbenin yönü belli olsun, ona göre tavır alırız.” diyenlerin, “Bir Cumhurbaşkanı halkı sokağa çağırıyor, çok yazık.” diye paylaşımda bulunanların, nasıl kaybettiğini bize gösterdi. Vatanın kuru gürültüyle değil yürekle savunulabildiğini gördük.
Hiç tereddüt etmeden, “Bugün demokrasiye sahip çıkma vaktidir, bugün millet iradesine sahip çıkma vaktidir. Bir milyon üyesi bulunan, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşunun başkanı olarak söylüyorum, bütün milletimizi sokağa çıkmaya davet ediyorum.” Diyenlerin nasıl büyüdüğünü gördük.
Kaybedenler kendilerini sorgular mı bilmem, ancak binlerce yıl devlet geleneği olan bir milletin fertleri olarak, tarihte onlarca örneği bulunan ihanetin tekrarlanmaması için bütün önlemleri almış, işgali önceden görebilmiş olmalıydık. Yargı, emniyet, istihbarat, ordu gibi bütün sistemler tek tek ele geçirilirken, varlık sebebi bu ihaneti bertaraf etmek olan kurumlarımızın; tavrı açık, kurumları denetlenebilir, mütedeyyin insan avına çıkması sorgulanmalıdır.
Bugünlerde geçtiğimiz Türk usulü başkanlık sisteminin, benzer ihanet ve işgal girişimlerine karşı direnci nasıldır? Hangi önlemler alınmıştır? Duygusallığımız, körlüğümüz olmamalı, sorulması gereken bütün aykırı soruları sorarak sistemi sağlama almalıyız.
15 Temmuz işgalini, 2016 yılında değil de 2006 yılında bertaraf etme şansımız olsaydı, 2071 hedefine bugünden yaklaşmış olacaktık. Bu kadar masum insanımızı teröre kurban vermemiş olacaktık. Kaynaklarımız, insanımızın refahına yansıyacaktı. Bunun için tekrar eski hatalara düşmeden yürüyen bir sisteme ihtiyacımız var.
15 Temmuz şehitlerinin mezarları bu ülkenin tapusu olmuştur. Kahramanlıkları, gelecek kuşakların yol haritası ve esin kaynağı olmuştur. İhanet şebekesine gönlünü kaptıranlara, tavrını hala netleştiremeyenlere, özellikle bu fitne dönemini fırsata dönüştürmek için basitleşenlere tavsiyem en yakın zamanda bir şehit kabrini ziyaret etsinler, bir gaziyle sohbet etsinler, bir mor beyin mağdurunun evine gitsinler. Belki kalpleri yumuşar ve rüyadan uyanır gibi girdikleri yanlış yoldan dönerler. Yoksa hem bu dünyada hem de ahirette hesapları çok çetin olacak.