Sorumlulukta farklı özlük haklarında aynı hatta daha eksik!
İdari hiyerarşide son safta, uygulama sahasında en başta yer alan, alınan kararların, mevzuat ve talimatların uygulama zeminiyle buluşma noktasında, belki de en kritik rolü üstenen, vatandaşla, sahayla direk muhatap olan, bakiyesi yetersiz otorite ile donatılmış, ensesinde sürekli; Demokles'in kılıcı gibi, anlayışı mevzuatla sınırlı teftişi hisseden, sınırlı bütçe ve sınırlı yetkiyle kurumları uçurması beklenen müstakil kurum idarecileri, özlük hakkı ve maaş taksimatında neden hatırlanmıyor?
Personelinin gözünde; eksik otorite yorumuyla karşılanan, atayanların nezdinde ise "sayemde orada oturuyorsun" ile başlayan "bana göre vaziyet al" çıkarsaması ile şekillendirilen, her organizasyonda, 24 saat tam tekmil durması beklenen, itaatkar tiplemesiyle tanımlanan, sendikaların gözünde ise üyelerinin haklarından çok, üye sayısına katkısı kadar değer verilen müstakil kurum idarecileri, bu halleri ile idari hiyerarşide yedi kocalı Hürmüz, özlük hakları bakımından ise emeğinin karşılığını alamayan yetersiz bakiye durumundadırlar.
Ast, üst sorumluluğunun yanında, kurumun tüm kalemlerinden sorumlu olmalarına rağmen, kurumda sadece bir kalemden sorumlu personelden bile az maaşa talim eden kurum idarecileri, özlük haklarını alabileceklerinden ümitlerini kesmiş olacaklar ki, yoğun iş gündemlerine rağmen kendilerini bir üst basamağa atlatacak manivelaya yönelmektedirler. Hatta bunun için kat kat katlanarak kendi kendilerine manivela üretme yeteneklerini geliştirme yolunda epey mesafe almış görünüyorlar.
Büyüklü küçüklü, sorumluluk alanı geniş veya dar, iş kolu belli, 10-15 kalemde iş yapanından 100-150 kalemde iş yapanına kadar sorumluluk dereceleri farklılaşan, personel sayıları 10-15'den 400-500'e kadar değişebilen müstakil kurum idarecilerinin hepsinin aynı özlük hakkına, aynı maaşa ve aynı unvana talim etmeleri, acaba ne kadar adil?
Müstakil kurum idarecilerinin hakları yetkililerin ve sendikaların ne kadar gündeminde?
Tek konu üzerinde çalışan ve personel sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen bir daire başkanlığı üst düzey özlük hakkına sahipken, kimi yerde onlarca, kimi yerde yüzlerce iş yükü bindirilen müstakil kurum yöneticilerinin çalışmalarının karşılığını alamamaları, bürokrasinin ve hak savunucusu sendikaların matematiklerinin zayıflığı ile açıklanabilir mi?
Sınırlı eğitimi, sayılabilir kapasitesi, tek kalem işi ile üretime katkısı olmayan ancak üretenin hakkını savunma yetkisi verilmiş, maaşının sıfırları bordrosundan taşan birçok sendika başının, sorumluluğa gırtlağına kadar gömülmüş bir kurum idarecisinin hakkını savunma yeteneğine sahip olması ne kadar beklenebilir?
Ülkemiz de devlet işleyişinin alt yapısını oluşturan, tüm alanların en kritik virajında faaliyet gösteren müstakil branşlı kurumların gücü, tıpkı futboldaki stoperin takıma etkisi gibi ülkesel gelişmeye direk etki etmektedir. Bu pencereden bakınca müstakil kurumların iyi organize olmasının ve iyi yönetilmesinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
İşçisiyle aynı maaşı alan Müdür ne kadar başarılı olabilir?
Emrinde çalışan ilkokul mezunu işçisiyle maaşta hep kafa kafaya yarışan, yine emrindeki teknik personelin maaşından hep geride kalan müstakil yöneticilerin, sorumluluk üstlenme ve iş verimliliği bakımından üst makamları anlamlı kılmaya mamur oldukları dikkate alınırsa, özlük hakları ve unvan bakımından üst makamlardan kuşbakışı muamele görmeyi hak etmedikleri gerçeği daha net anlaşılır.
Ağır sorumluluk yükü ve yoğun iş temposuna karşılık özlük haklarının yetersizliği, müstakil kurum yöneticilerini özlük hakkı daha iyi olan üst yöneticiliğe doğru, bir yolunu bulup kaçmaya zorlamaktadır. Bu durumun önüne geçmek için bürokrasinin CNC tezgahlarında, fikriyatı sloganik düzeyde kalan, itaatkar, kullanışlı idareci üretmek ve sahaya sürmek, kurumların üretkenliği ve gelişmesi açısından her zaman risk taşımaktadır.
İdari hiyerarşideki işleyiş ve özlük hakları, sorumluluk üzerine kurulmalıdır. Sorumluluğun büyüklüğü, çalışılan iş kalemlerinin sayısı, çalışma alanın kapsamı, çalıştırılan personel sayısı, risk seviyesi, üretkenlik ve verimlilik müstakil kurum yöneticiliğinin özlük haklarında belirleyici olmalıdır. Dokunulmaz alanın içine girip, dokunulmaz alanın dışında kalan sorumluları ve yetkilileri; işleri, sorunları ve sorgulanmaları ile baş başa bırakarak hiyerarşinin düzgün işlemesini, işlerin yolunda gitmesini, müstakil kurumların gelişmeye açık, verimli, tutarlı ve bereketli iş çıkarmalarını beklemek mümkün değildir.
S. Mehmet SARIKAYA