Toplumun büyük çoğunluğu, üzerine ölü toprağı atılmış da kör kuyularda merdivensiz, kan uykularda umarsız kalmış gibi… Dürtmekle, sarsmakla da uyanacağa benzemiyor. Ne ara böyle tepkisiz, itirazsız ve kaderci bir toplum olduk?
Bugünlerde televizyon haberlerinin ve tartışmalarının konusu, memur ve memur emeklilerinin 2024 ve 2025’te alacakları zamla ilgili toplu sözleşme görüşmeleri. Türkiye’de memurlara sağlanan toplu sözleşme yapabilme hakkı tam bir komedi.
Instagram sayfamızı takip etmek için tıklayınız
Sendikalar ilk kurulduğunda toplu sözleşme yapamıyordu ve sıradan bir dernekten farksızdı. Buna rağmen muhalif ses duymak istemeyen o günün iktidarı, oluşacak güçlü muhalif sesi böl-yönet taktiğiyle kısmaya çalıştılar. Bu konuda ikbal peşinde koşan bazı muhalifler de iktidarın değirmenine su taşıdı.
Eğitim-Sen’in nasıl parçalandığının yakından tanığıyım. Tüzüğündeki ana dilde eğitim maddesinden dolayı Eğitim-Sen için kapatma davası açılmıştı. Daha önce de açılan bu tür davalardan pek bir şey çıkmamıştı ama bu kez davayı açan genelkurmaydı ve sendikanın kapatılması kesin gibi görünüyordu. Sendika içerisindeki muhalif bir grup da sendika kapatılırsa üyelerinin hemen geçiş yapacağı Eğitim-İş adında yedek bir sendika kurdu. Duruşma gününden önce Eğitim-Sen yönetimi sürpriz bir kararla ana dilde eğitim maddesini tüzüklerinden çıkarıverdiler. Kapatma nedeni ortadan kalktığı için dava düştü. Bunun üzerine yedek sendikanın da feshedilmesi beklenirken yeni sendikacılar faaliyetlerini sürdürdüler. CHP’ye yakın üyelerin bir kısmı da Eğitim-Sen’in doğu ve güneydoğu illerindeki bazı şubelerinin tutum ve davranışlarını gerekçe göstererek istifa edip yeni sendikaya geçmeye başladılar. Yetkiyi alamasa da güçlü bir muhalif sendika olarak sesini duyuran Eğitim-Sen, bölünerek önemli ölçüde kan kaybına uğramış oldu.
Memur sendikaları, bir siyasi partinin arka bahçesi algısını kıramadığı sürece saygınlığını korumakta zorlanacaktır. Eğitim alanındaki sendikaları yakından bildiğim için hangi sendikanın hangi partinin arka bahçesi olduğunu da az çok biliyorum.Kerameti kendinden menkul Eğitim-Bir-Sen, hangi başarıyı göstermişse yıllardır yetkili sendika olmayı sürdürüyor. En iyi becerdiği şey, iktidarın arka bahçesi olmak. Türk Eğitim-Sen ise kendisini milliyetçi ve ülkücü görenlerin arka bahçesi. MHP’liler iktidarın arkasında saf tuttuğu için bu sendikaya daha çok İYİ Parti’nin arka bahçesi diyebiliriz. Eğitim-İş de CHP’nin arka bahçesi olduğunu inkâr edecek değil herhâlde. Eğitim-Sen ise Yeşil Sol Parti’ye yakın görünse de her şeye muhaliftir. Eğitim-Sen’de CHP dahil tüm sol partilerin bahçesinde yer alabilecek üyeler mevcuttur.
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ
Bu durumda iktidar partisi her zaman avantajlı olmaya devam edecektir. Yeni atanan bir memur; müdürünün, amirinin gözüne girebilmek için onun yakın olduğu sendikaya üye olmakta ya da baskı (mobbing) görmektedir. Böylelikle yetkili sendika üye sayısını artırmaktadır. Her sözleşmede iri laflar edip memurları beklentiye sokan tatlı su sendikacıları, her defasında hayal kırıklığı yaratmaktadır. İftarda kırmızı çizgilerini belirleyen iktidarın arka bahçesi olan sendikanın lideri, aynı gecenin sahurunda, önüne konulan kırmızı çizgileriyle taban tabana zıt sözleşmeye imza atabilmektedir.
Her sözleşmede yaşatılan hayal kırıklığından sonra beklenen istifa rüzgârı bir türlü gerçekleşmiyor. Yetkili sendika, bugüne kadar fiyaskoyla sonuçlanan toplu sözleşmelere imza attığı hâlde yine yetkili sendika olarak masaya oturuyor. Şu günlerde de aynı senaryo oynanıyor.
Yetkili sendika, 2024’ün ilk altı ayı için yüzde 50, ikinci altı ayı için yüzde 40 isterken hükümet yetkilileri bu oranlara önce yüzde 14 ile yüzde 9, sonra da lütfedip yükselterek yüzde 15 ile yüzde 10 gibi komik rakamlarla cevap veriyor. Enflasyon hedefleri yüzde 58, gerçekleşen yüzde 158 iken, teklif yüzde 25’te kalıyor. İktidar, bu teklifle memurlarla ve yetkili sendikayla açıkça alay ediyor.
Eğitim-Bir-Sen, her zamanki gibi bu rakamları kabul etmeyerek esecek, gürleyecektir. Ya basit bir kazanımı büyük başarıymış gibi göstererek imzalayacak ya da “İmzalamıyorum!” diyerek masadan kalkacak. Masadan kalkınca iş bırakma cesaretini bugüne kadar gösteremediği için bugünden sonra da gösteremeyecektir. Peki ne yapacaktır? Büyük olasılıkla, “Hakem heyeti karar versin.” diyecektir. Çoğunluğunu iktidarın belirlediği hakem heyetinden de farklı bir sonuç çıkmayacaktır. Hakem heyeti, mini bir iyileştirmeyle sözleşmeyi son karar verici olan Cumhurbaşkanının onayına sunacaktır. Önümüzdeki yerel seçimlerdeki oyların yüzü suyu hürmetine sözleşmeyi onaylayacak olan Cumhurbaşkanımız, bu da benden diyerek üç beş puan arttırsa da bu enflasyon ortamında kaybeden yine memur ve memur emeklisi olacaktır. Bu durumda yetkili sendika ve iktidar da olası eleştirileri kurnazca bir taktikle savuşturacak, hedef tahtasına hakem heyetini koyacaktır.
Yaklaşık yedi milyon devlet memurunu ve memur emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme komedisi, aşağı yukarı anlattığım gibi olacak. Çünkü bu filmi daha önce defalarca izledik. Bu durumda memur ve emeklimiz,“Kendim ettim, kendim buldum/Gül gibi sararıp soldum/Eyvah, eyvah!..” şarkısını söylemekten başka bir şey yapamayacaktır
Yaşar Erkmen / kucuksaat