Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki Ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü Avrupa standartlarının çok üstündedir. Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, milli ve manevi değerlerine, kişi hak ve hukukuna riayet edildiği sürece bu ülkede herhangi bir konuda; konuşmanın ve yazmanın önünde engel bulunmamaktadır. İfade özgürlüğü Anayasamızca güvence altına alınmıştır.
Instagram sayfamızı takip etmek için tıklayınız
Vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı canımızdan daha çok seviyor, koruyor, kolluyor ve ülkemizin gelişmesi için çalışıyoruz. Milli, manevi ve ahlaki değerlerimize de sıkı sıkıya bağlıyız. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli olduğu şuuruyla yazılarımızda kişi hak ve hukukuna azami riayet göstermekteyiz. Pekâlâ, düşüncelerimizi ifade etmemizdeki sorun ne? Sorun, sendika yöneticileri gibi düşünmemek mi? Sorun, sendika yöneticileri gibi konuşmamak mı? Sorun, sendika yöneticileri gibi yazmamak mı? Yoksa üyenin seviyeli ve yapıcı eleştirilerinden, o oturduğunuz pahalı koltukların altınızdan kayıp gideceğinden mi endişe duyuyorsunuz?
Eğitim yöneticileri ve öğretmenlerden aldığımız dönütlerde:“Hocam siz, bizim duygularımıza tercüman oluyorsunuz. Amma velâkin biz yazılarınıza beğeni bile atamıyoruz. Beğendiğimiz zaman sendikacılardan uyarı alıyoruz. Bu nedenle sendikacılarla karşı karşıya gelmemek için şimdilik sessiz alkışlamayı tercih ediyoruz.” sözleriyle sıkıntılarını ifade ediyorlar. Sendika yöneticilerinin saha ziyaretlerinde üyelerini:“Yıldırım Bey’in yazılarına niçin beğeni atıyorsunuz?” şeklinde zaman zaman uyardıklarını duymaktayız.
Sendika yöneticileri, üyelerinin iradelerine müdahale edecek kadar haddi aştı. Bir zamanlar her türlü vesayete meydan okuyan, özlük ve özgürlük mücadelesi veren sendikanın geldiği şu duruma bir bakar mısınız? Bırakın da üyeler düşüncelerini söylesinler, hangi yazıları ve resimleri beğenip beğenmeyeceklerine hür iradeleriyle karar versinler. Unutmayın şimdilik o sessiz alkış yapmak zorunda bırakılan yüzbinlerce üyenin alkış sesleri, üç yılın sonunda Genel Merkezden öyle bir duyulacak ki, o çok sevdiğiniz koltuklarınızdan ayrılmak zorunda kalacaksınız.
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ
Ev kiralarının neredeyse maaşlara denkleştiği, çarşı ve pazarda ateş pahası olan en temel gıda ürünlerinin yanına yaklaşılamadığı bir ortamda milyonlarca memur ve memur emeklisinin gözü kulağı sendikanın toplu sözleşme masasında elde edeceği kazanımlara odaklanmışken, sendika yöneticileri kamuoyunda Serdivan ekibi diye bilinen kişilerin üst görevlere atanmalarının derdine düşmüşler. Allah aşkına toplu sözleşme arifesinde ülkenin gündemi bürokrasiye kimin atanacağı mı? Yoksa memurun, işçinin ve emeklinin mutfağındaki yangını söndürmek mi?
Kartal İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yapılacak rutin bir atamada, bir sendika yöneticisinin Bakanlık bürokratını arayarak; “Bu atamadan benim neden haberim yok?”şeklinde hesap sorduğuna yönelik haber ve iddialar hem Bakanlık makamını hem de sendikayı yaralayacak ifadeler. Bu tür iddialara yol açacak tavır ve davranışlardan sendikacıların sakınmaları gerekir. Sendikacının asli görevi gereği; bürokrat atamalarından değil, memurun mutfağından haberi olması gerekir.
Nüfusları bir milyon, iki milyon, üç milyona varan Anadolu ilerinin İl Milli Eğitim Müdürlüklerine İstanbul’dan özellikle kamuoyunda Serdivan ekibi diye bilinen kişilerin isimlerinin basın yayın organlarında geçmesi, o illerin tabanlarında; “Bu kadar nüfus içerisinde bu şehirde bir il müdürlüğü görevini yapacak hiçbir yiğit kalmadı mı ki İstanbul’dan müdür atanıyor.”şeklinde oluşan serzenişleri o illerin valileri, milletvekilleri, belediye başkanları, kanaat önderleri ve yerel dinamikleri ilgili mercilere iletmelerinden sonra Serdivan ekibinin serüveni bitti.
İstedikleri atamaları yaptıramamanın verdiği hırs ile, sendikanın iki numaralı isminin 14.08.2023 tarihinde yayımladığı “Kötülere Gün Doğdu” başlıklı yazısında; kendileri gibi düşünmeyenlere “kötüler” tabirini kullanarak ötekileştirip ve hakaret etmeleri yetmemiş gibi yakasına yapışmak ve mahkeme kapılarını göstermekle de tehditler savurmaları kendi seviyelerini göstermektedir.
Üyesinin derdiyle dertlenmeyenlerin, kendi çıkar ve menfaatlerinin peşinde koşanların; Cuma saatine mitingi sıkıştırmaları, Genel Başkanın alanlarda olmaması ve bazı şube başkanlarının da keyiflerini bozmamak adına plazalarında miting yapmaları üyelerin tepkisine yol açmıştır. Üye, yetkili sendikayı, etkili sendikacılık yapmaya davet etmektedir.
Üyenin artan bu tepkileri karşısında sendika yöneticileri kalan üç yılı tamamlamayacakları ve zirveden yeni ufuklara yolculukta olağanüstü kongre, bir umut olarak görülmektedir. Farz edelim ki düşük bir ihtimal de olsa düşe kalka üç yılı tamamladılar. Bu üç yılın sonunda seçilen yeni yönetime koltuklarını devrettikleri gün, bu sendikanın sahibi değil emanetçisi olduklarını anlayacaklar. Yüce Kitabımızın Hadîd Suresinin 20. Ayeti Kerimesindeki; "Dünya hayatı insanı oyalayan aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir." evrensel mesajı, bizlerin bu dünyada misafir olduğumuzu hatırlatmaya yetmiyor mu? İş işten geçmeden insanlar arasında güzel hatıralarla anılmanız için kalan sürenizde gök kubbede hoş bir seda bırakmaya çalışın.
Yıldırım DEMİRCİ