Hatta bir dönem performansa dayalı ücret sistemi dahi gündeme getirilmiş ancak konunun sıkıntılarından dolayı üzerinde çok fazla durulmamıştı.
Kamu görevlilerinin maaşları yapılan işin önemi, öğrenim durumu, kariyer meslek mensubu olup olmama gibi birçok etkene göre belirlenmektedir. Zaten maaş kalemleri arasındaki bir kaçı dışında bütün unsurlar aynıdır.
Kamudaki ücret adaletsizliğine çözüm üretilmesi gerekiyor
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ
Ücret adaletsizliği özü itibariyle izafi bir kavramdır. Yani ücret adaletsizliği cetvelle ölçülüp karar verilecek bir konu değildir. Bazen çok çalıştığı halde daha düşük, ya da az çalıştığı halde çok ücret alan unvan grupları bulunmaktadır. Genel olarak çalışanlar ücret adaletsizliğini sürekli olarak gündeme getirir ve başka unvanlarda ve kurumlarda görev yapanlarla kendi maaşlarını kıyaslarlar. Ancak bazı durumlar vardır ki ücret adaletsizliği bariz bir şekilde görülür ve ciddi rahatsızlık kaynağı oluşturur.
Özellikle son dönemlerdeki toplu sözleşme metinleri ile unvanlar ve kurumlar arasındaki ücret dengesizliği ortaya çıkmaya başlamıştır. Zaman içerisinde toplu sözleşmelerle aynı unvana aynı ücret uygulamasının her toplu sözleşme döneminde gündeme gelerek ek ödemede, fazla çalışmada, özel hizmet tazminatında veya sosyal denge tazminatında yapılan artışlarla ortadan kalkmaya başladığına ve 666 sayılı KHK öncesine tekrar dönülmeye başlandığına şahit oluyoruz. Özellikle hizmet kollarına yönelik toplu sözleşme metinlerine konulan ve sadece o hizmet kolunda ve bazı kamu kurumlarında çalışanlara yönelik mali düzenlemeler, mali sistemde gedik açılmasına ve kurumlar arasındaki ücret dengesizliğinin tekrar oluşmaya başlamasına sebep olmuştur.
Özetlemek gerekirse, kimi kurumlarda çalışanların ek ödeme oranlarına, kimi kurumların özel hizmet tazminat oranlarına, kimilerinin de fazla çalışmalarına veya zam oranlarına ilave artışlar yapılarak kamu personeline yapılan mali ödemelerde ciddi orantısızlıklar veya adaletsizlikler ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Hizmet kollarının etkinliğine göre bazı kurum çalışanlarının mali ödemeleri bu şekilde arttırılırsa bu işin sonucunun nereye gideceğini tahmin etmek hiç de zor değildir.
Elbette kamu personelinin hak ettiği mali haklar verilmelidir ama bir kurumda çalışanlara verilip de başka kurumlardakilerine verilmezse kurumlar arasındaki mali makas artacak ve bir süre sonra da kurumlar arası geçiş talepleri 666 sayılı KHK öncesinde olduğu gibi tekrar gündeme gelecektir.
Sonuç olarak özetlemek gerekirse kamuda yer alan ücret adaletsizliği, uzman heyetlerle masaya yatırılarak hazırlanacak raporlar çerçevesinde oluşturulacak objektif kriterler doğrultusunda çözüme kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde her toplu sözleşme döneminde makas daha da artacak ve kamu personeli arasında yeni bir huzursuzluk kaynağı oluşturacaktır. Bunlara ilaveten ücret dengesizliğini arttıracak kanuni düzenlemeleri de dahil edersek ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Ahmet Ünlü