Deprem kuşağında yer alan Türkiye, Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremler sonrası acı gerçekle bir kez daha yüz yüze geldi. Yıkımın büyüklüğüyle paniğe kapılan ve benzer bir kaderi yaşama endişesi duyan milyonlarca kişi, fay haritalarında kayboldu. Evlerinin yakınından ya da altından fay geçip geçmediğini merak edenler haritaları incelemeye koyuldu.
Peki fay haritalarını yorumlamak o kadar kolay mı? Haritalarda yer alan her fay, büyük yıkımlara yol açacak depremlere neden olabilecek özellikte mi? Bu soruların yanıtlarını ve daha fazlasını Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu ile konuştuk.
Türkiye genelinde kaç fay var?
Prof. Dr. Kadıoğlu, "Türkiye genelinde kaç fay?" sorusuna net bir yanıt veriyor. “Türkiye genelinde binin üstünde fay çizebilirim” diyor. Ardından sözlerine “Ancak 7’nin üzerinde deprem üretebilecek fay sayısı 30’u geçemez. 30’un altındadır” detayını da ekliyor.
“Her fay kesinlikle yıkıcı deprem özelliği taşıyor anlamına gelmemeli. Bu faylar eğer kıtalar arası sınırları temsil ediyor ise bunlar tehlikeli faylardır. Avrasya'yla Anadolu'nun sınırını oluşturan Kuzey Anadolu Fayı gibi, Arap levhasıyla Anadolu'nun sınırını oluşturan Doğu Anadolu fayı gibi. Bunlar bağımsız iki kıtanın yan yana gelip sürekli birbirlerini itmesiyle ve enerji biriktirmesiyle enerji açığa çıkartıyorlar.”
Deprem riski düşük olan iller!
Faylar yapıları itibarıyla kendi aralarında da farklı özellikte… Bu durum açığa çıkardıkları enerjiyi, dolayısıyla meydana getirdikleri depremin büyüklüğünü de etkiliyor. Prof. Dr. Kadıoğlu bu farkı şöyle anlatıyor:
“Üzerinde yaşamış olduğumuz kıtanın kendi içindeki kayaların yer çekim kuvvetine bağlı kalarak kendi içinde kırılarak aşağı düşmesi sonucu oluşan, birbirine hafif bir şekilde sürtülerek kırılması ve derinliği fazla olmayan yıkıcı deprem üretemeyen faylar vardır. Bunların üretecekleri deprem sürtünmelerinin de düşük olmasından dolayı, üretecekleri deprem büyüklükleri 5’in altındadır. Bunlar büyük faylar değildir. Bu tür faylar daha çok kıta içindeki faylardır. Türkiye’de deprem riski düşük olan tüm illerimizde bu tür faylar içerebilmektedir. Ankara, Kırşehir, Antalya Mersin, Sinop, Kırklareli gibi illerimizi örnek verebiliriz.
Bu nedenle insanların kafalarının karışmaması gerekiyor. Çünkü yaşadıkları bölgelerde kesin fay vardır. Türkiye'de fay olmayan bölge bulamazsınız. Biz fayları iki şekilde ayırıyoruz. Deprem üreten canlı faylar ve deprem üretemeyen kırılmış ama ondan sonra kaynaklaşmış ve iyice lehimlenmiş ölü faylar.”
Ankara'daki fay hattı deprem üretebilecek bir fay mı?
Kadıoğlu, ülkenin her bölgesinde endişe edilecek genel bir durum olmadığını bazı şehirlerden örnek vererek açıklıyor. İlk olarak geçtiğimiz günlerde deprem söylentisi çıkan Ankara’dan bahsediyor:
“Ankara'da şehir merkezinin ortasından veya yakın yerinden geçen deprem üretebilecek aktif bir fay yok. En yakın Bala fayıdır. O da 5 mertebesinde bir deprem üretebilir. Eviniz sağlamsa kesinlikle korkmanıza gerek yok. Ankara'ya en yakın Kuzey Anadolu Fayı'nın hat uzunluğu mesafe olarak kuş uçuşu yaklaşık 100 km’dir. Özellikle Bolu Gerede Kuzey Anadolu Fayı'nın üstünden geçiyor. Şimdi Gerede'de bir kırılma hareketi söz konusu olduğu zaman Ankara dolaylı yönden etkilenecektir. Ama Kahramanmaraş, Erzincan, Antakya, Düzce, Yalova gibi olmaz. Ankara'da yaşayanlar için söylüyorum, gerçekten içleri rahat olsun herhangi bir tehlike arz etmez. Bu durum örneğin Kırşehir, Konya, Antalya veya Mersin için de geçerli.”
Muğla'da 1974 yılında 7,3 büyüklüğünde deprem oldu ama yıkım az oldu çünkü
Prof. Dr. Kadıoğlu, Kahramanmaraş depremi üzerinden önemli bir ayrıntıya da dikkati çekiyor. Depremin yıkıcı olup olmamasında bir etken daha bulunduğunu vurguluyor. O da yüzeye yakın olup olmaması…
“Kahramanmaraş’taki kırılmalarda derinlik bizim için son derece önemli. Sığ olmasından dolayı enerji transfer ortamları da güçleri de yüksek. O yüzden yer küresinde bu tür faylar oluştuğu zaman biz bunların kırılma derinliklerine önem veririz. Eğer bunların kırılma derinlikleri yüzeye yakınsa yani 0-10 km arasındaysa biz bunlara sığ depremler diyoruz. 10 km-17/18 km arasındaysa orta derinlik deprem diyoruz. 18 km’den fazlaysa biz bunlara derin depremler diyoruz.
Derin depremlerde enerji boşalımının yüzeye kadar taşınma riski azdır. Örneğin 1974 yılında Muğla'da art arda 7,3 ve 7,1 büyüklüğünde deprem olmuş. Ama 30 km derinlikte olmuş. O depremde sadece 67 kişi hayatını kaybetmiş. Derinlik bizim için ikinci bir etkendir.”
"Herkes evini kontrol ettirmesi gerekiyor"
Prof. Dr. Kadıoğlu yapı güvenliğinin öneminden de bahsediyor konuşmasında. Deprem gerçeğinin değiştirilemez olduğunu vurguluyor. Buna uygun yapılaşma ile sorunun üstesinden gelinebileceği söylüyor ve bir çağrıda bulunuyor:
“İnsanlar binalarını test etsin. Yani fayı suçlamasın, fay değişemez. Fayın yeri ve özelliği de belli zaten. Fay benim evimden geçiyor mu geçmiyor mu konu bu değil. Benim evim dayanıklı mı değil mi? Ona bakmak lazım. Eğer yapınız sağlamsa kafanız rahat olsun artık evinizdeki portatif nesnelerin sağlam yere tutturulmasına bakın. Yani dolapları sağlam bir şekilde duvara tutturun. Abartılı avizeler kullanmayın ayrıca evinizi genişletmek için ilk projesini lütfen bozmayın.
Örneğin son depremlerin ardından Kahramanmaraş Ekinözü’ne gittim. Köylünün bir tanesi ev yapmış. Fay hattına bir buçuk metre mesafede. Fay hattının geçtiği yerden yaklaşık 150 metre sonra bir grup ev var. Oradaki evler yıkılmış. Ama bir buçuk metre ötedeki ev sadece 5,25 m kaymış. Beton evin sıvası dahi çatlamamış. Ölçüm aldım, fotoğrafladım ve yer içi görüntülemesi yaptım. Evin beton kalitesini ölçtüm. C35 çıktı. Sahibi evi yaparken hiçbir şeyden kaçmadığını söyledi. ‘Deprem bölgesi olduğunu bildiğim için en kaliteli betonu kullandım’ dedi. Zaten bu betonlar arasında uçurum bir fiyat farkı da yok. Ev sahibi çok iyi bir betondan, olması gereken demir de kullanarak evi yaptığı için binası yıkılmamıştı.
Ama şu var tabii artık işimizi sıkı tutalım. Gidip de fay hattının üstüne ev yapmayalım. Kaydığı zaman da zaten bina statiğini, dengesini bozmuş oluyor. Kafanıza bir dolap düşebilir. Bir cisim uçup düşebilir. Her şey olabilir.”
Betonun ömrü sahile yakın kesimlerde 30, iç kesimler 40 yıl
Kadıoğlu betonun, haliyle betonarme yapıların da bir ömrü olduğunun altını çiziyor. Bunun da bölgeden bölgeye fark gösterdiğini belirtiyor.
"Evlerde kullanılan betonun ömrü 40 senedir. Bu süre kıyı şeridindekiler için 30 senedir. Eğer ki sizin eviniz 30 yıllıksa İstanbul, Çanakkale, Yalova, Antalya, Muğla, İzmir gibi yerlerdeyse bunları test ettirmek zorundasınız. İçinizin rahat olmasını istiyorsanız beton dayanıklılığını test ettirmek ve mutlaka beton petrografisi ile yıpranma özelliğine baktırtmak zorundasınız."
AA