Ahval odur ki milletçe sıkıntılı bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreçte bizler sıcacık evlerimizde otururken bize huzurlu, güvenli bir ortam ve gelecek sağlamak için canla başla çalışan gecesini gündüzüne katan bir teşkilata minnet borçluyuz; Emniyet Teşkilatı.
Bu süreçte Polislerin iş yükü daha da ağırlaştı. 12-24 ya da 12-36 olan mesai saatleri 12-12 ye çıktı. İnsanlar evlerinde virüs belasından korunmaya çalışırken onlar sürekli tehlike içindeler. Covid 19 pozitif çıkıp hastaneden kaçanlar, karantina yurtlarından kaçmaya çalışanlar, hepsiyle temas etmek zorunda kaldılar. Bu süreçte izin kullanamayan kısıtlı meslek gruplarından biridir polisler.
Polisler sadece bugün sokaklarda değil, Gezi ayaklanması, 17/25 Aralık olayı, 15 Temmuz darbe girişimi gibi en kritik süreçlerde ülkenin kaderini belirlemişlerdir desek yanılmış olmayız.
Gezi olaylarında polise “katil polis, Tayyip’ in itleri” yazılı Pankartlar asıldı. İnsanlar polisi kovaladı, taş attı. 17/25 Aralık’ ta Erdoğan ve oğlunu almaya gelenler, polisin cesur direnişiyle karşılaştı ve başarısız oldu. 15 Temmuz’ da ise polis yolunu şaşırmadı. Darbeci müsveddelerine can verdiler lakin silahını, namusunu vermediler. Hep velinimetimiz oldular.
Bu meseleleri niye gündeme taşıyorum? Şundan dolayı; Polis teşkilatının durumu içler acısı resmen üvey evlat muamelesi görüyorlar. Hırsızı, mafyası, katili, sapığı bütün hayırsızıyla polis ilgilensin, derdi olan polise koşsun. polis olmanın karşılığında canlarını versinler ancak dosdoğru bir özlük hakları bile olmasın.
Yıllardır tartışılan 3600 ek gösterge meselesinin bir türlü çözülmemesi de Emniyet Teşkilatının bir sıkıntısıdır. Emekli olunca aldıkları toplu para bir askere göre oldukça azdır. Askerin askeri mahkemesi vardır. Polis’in ise durumu “Allah vere de mahkeme işimiz olmasın” dır. İkisi de canını ortaya koyuyorken nedir bu durumun sebebi?
Polis, karakolda akşama kadar ifade alır, tutanak tutar. Birçok sıkıntıyı çözmeye çalışır. Vatandaşın biri gelir tutanaktaki bir cümleyi beğenmez şikayetçi olur. Başka vatandaş gelir “bana kaba davrandı, benimle ilgilenmedi” der. O da şikayetçi olur.
Polisin hakkını savunacak sendikası dahi yoktur.
Polise maç görevi yazarlar, maçtaki görevli sağlık personeli ek mesai ücreti alırken polisin öyle bir hakkı da yoktur. Akşama kadar ayakta yüzlerce kişiye arama yapar, gece yarısı evine döner. Polislere yazılan ek görevlerin neredeyse hiçbirinde ek mesai ücreti verilmez ve çalışma saatleri iş kanunun belirlediği maksimum iş saatinin çok üstündedir.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de küstah bir tayfa olan “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” diyen hadsizlerle uğraşır polislerimiz.
Konya’ da trafik polislerinin yaptığı yol kontrolünde bir yarbayın “maaşın kaç para, ederin ne kadar” sözlerini unutmayalım. Ya da önceki dönem İl Milli Eğitim Müdürü, benim de eski genel müdürüm olan Ömer Faruk Yelkenci’nin trafikte izinsiz çakar taktığı için trafik polisi tarafından çevrilmesi sonucu polisin açığa alınması olayı da bir hayli üzücü bir olaydır.
Her gün intihar eden polis sayısı artıyorken, polislerin hakkı olan polislere ne zaman verilecek? Ya da Polisin hakkını kim savunacak? Polislerin üvey evlat muamelesi görmesinin sebebi nedir? Bir takım koltuk sevdalısı amirler mi yoksa polislerin kendi aralarında dayanışma içinde olmaması mı bilemem.
Ancak milletçe geçirdiğimiz bu sıkıntılı süreçlerin sonunda polislerimizin özlük haklarında düzenlemeler yapılsa sizce de pek güzel olmaz mı?
Bu milletin polisi hiçbir zaman pencerelerden alkış beklemedi, ancak yüzüne tükürülmeyi de hak etmedi.
Büşra ŞEN/dostbeykoz.com