Türkiye Kamu-Sen Genel Başkan Vekili ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Bengü Türk TV’de Gökhan Altunkaş’ın sunduğu Söz Hakkı programının canlı yayınına katılarak ülke ve çalışma hayatı gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ
Geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin milletimize ve devletimize hayırlı olmasını dileyen Geylan, “Milletimiz bu seçimde tam anlamıyla tüm dünyaya bir demokrasi dersi vermiştir” dedi. Geylan şunları kaydetti: “Geride bıraktığımız seçimlerde son derece yüksek katılım oranıyla milletimiz demokrasiye sahip çıkmıştır. Bu son derece önemli bir tutumdur. Bugün batıda birçok ülke % 50 katılım oranını aştıkları zaman bunu başarı olarak görüyorlar, biz de ise % 90’lara varan son derece yüksek bir katılım sağlanmıştır. Bu oran, milletimizin devletine ve geleceğine sahip çıktığının göstergesidir. Dolayısıyla milletimizi kutlamak istiyorum.
Bu seçimler büyük ehemmiyet taşıyordu. Türkiye Kamu-Sen olarak açıklamalarımızda hep bu seçimin çok farklı bir seçim olduğuna vurgu yaptık. Bunun sadece siyasetin değil, devletin seçimi olduğunu ifade ettik. Bu seçime sadece milletimizin değil, tüm dünya ülkelerinin yakından ilgi göstermesi son derece önemliydi. Bir yabancı basın yayın organı “Yüzyılın seçimi” değerlendirmesini yaptı. Bizler 2023 yılını devletimizin geleceği bakımından bir eşik olarak görüyoruz. Devletimiz ikinci asrına adım atmaktadır. İnşallah bu eşiği sıhhatle hep birlikte aşacağız. Birtakım mihraklar seçim öncesi sürekli kaos söylemlerini gündeme getirdiler. Toplumsal gerginlik oluşacağı üzerine birçok pompalama yapıldı. Ülkemizin selameti ve geleceğini düşünmekten uzak birtakım mahfillerin 2023 seçimlerini adeta 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir rövanşı olarak gördükleri tespitini yaptık. Sürekli gerilim ve korku iklimi yaratılmaya çalışıldı. Ancak Türk halkı yüksek feraseti ve basireti ile demokrasi tarihine altı kalın çizgilerle çizilmiş şekilde bir tutum sergiledi. Milletimiz bu seçimde tam anlamıyla tüm dünyaya bir demokrasi dersi vermiştir. Fatih Sultan Mehmet Han, 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethederek nasıl bir çağ kapatıp yeni bir çağ açtıysa, bu seçimlerle birlikte Türk devleti de yeni bir yüzyılın kapısını aralayacaktır. Bu yüzyıl inanıyoruz ki Türkiye yüz yılı olacaktır. Seçimin sonuçları ile birlikte tüm milletimize devletimize ve geleceğimize hayırlı olmasını diliyorum.”
TALİP GEYLAN: YENİ PARLAMENTO VE KABİNE’NİN İLK GÜNDEMİ DEPREM BÖLGESİ OLMALIDIR.
Yeni dönem Parlametosu’ndan beklentilerinin gündeme geldiği yayında Genel Başkan Vekilimiz Talip Geylan, özellikle kamu çalışanlarının taleplerinin bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğine vurgu yaptı. Geylan şöyle konuştu: “28. Dönem parlamentosundan elbette öncelikle beklentilerimizin başında 6 Şubat'ta yaşadığımız büyük depremlerin ardından milletimizin yaralarına merhem olacak adımların atılması yönündedir. Depremden etkilenen tek bir insanımızın dahi sorunlarının sonlandırılıncaya kadar gerekenin yapılması en öncelikli başlık olmalıdır. Bana göre yeni parlamento ve yeni kabinenin birinci gündemi deprem bölgemizdir.
Yeni oluşacak kabinenin ilk görevi 11 ilimizi etkileyen deprem felaketinin ortaya çıkardığı tahribatı bir an önce sarması olmalıdır.
Beklentimiz, parlamento çalışmaya başladığı andan itibaren bu mutabakatın hızlı şekilde yasal zeminde hayata geçirilmesidir
Kamu çalışanları açısından geride bıraktığımız dönemde önemli adımlar attı. Ek gösterge ile ilgili kapsamlı bir düzenleme yapıldı, Türkiye Kamu-Sen’in 2019 yılından beri dile getirdiği talepler büyük oranda karşılığını buldu. Ancak eksikleri var. 1. Dereceye inmiş tüm kamu çalışanlarının ek gösterge oranlarının 3600’e yükseltilmesi gerekmektedir. Aslında bu talebe Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat Bilgin tarafından seçim öncesinde vurgu yapıldı. Yani bu konuda mutabakat sağlanmış durumda. Beklentimiz, parlamento çalışmaya başladığı andan itibaren bu mutabakatın hızlı şekilde yasal zeminde hayata geçirilmesidir.
İki farklı hukuka tabi personeli birbiriyle mukayese ederek, ücret belirlemek bu işin tabiatına uygun bir tavır değildir.
Bu ülkede şu anda göreve yeni başlamış en düşük dereceli memurun aldığı maaş 11 bin 930 TL, ortalama memur maaşı 13 bin TL’dir. Kamuoyunda oluşan talepler üzerine de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bir açıklama yaparak, temmuz ayında yapılacak artışlarla en düşük dereceli devlet memurunun maaşının işçi maaşından az olmayacağı ifadesini ortaya koydu. Ancak burada birtakım düzenlemelerin yapılarak hayata geçirilmesi lazım. Yaklaşım tarzı da değişmeli. İşçi maaşları üzerinden memur maaşının belirleniyor olması, aslında işin tabiatına aykırı bir durumdur. Çünkü kamu çalışanları statü hukukuna tabi personeldir. İşçilerimiz sözleşme hukukuna tabi personeldir. İki farklı hukuka tabi personeli birbiriyle mukayese ederek, ücret belirlemek bu işin tabiatına uygun bir tavır değildir. Eğitim seviyesine göre memuru alıyorsunuz. Devlet memurunu sınava tabi tutuyorsunuz. Görevde yükselmede, yönetici atamalarında sınava tabi tutuyorsunuz, kamu hizmetinin gerektirdiği mesleki ve teknik becerileri arıyorsunuz. Dolayısıyla statü hukukuna tabi çalışanların maaşını, işçi maaşına göre belirlemek doğru bir yaklaşım değil. Son haftalarda arada oluşan uçurumdan dolayı işçi maaşları üzerinden kamu çalışanlarının maaşı gündem oldu. Fakat artık bunu ayırmak lazım. Hükümetin bu noktada temel bir zemin oluşturması gerekir.
Beklentimiz refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesidir.
Instagram sayfamızı takip etmek için tıklayınız
Bakınız Türk-İş mayıs ayı itibariyle 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırını 33 bin 752 TL, açlık sınırını da 10 bin 362 TL olarak açıkladı. Temmuz ayında beklentimiz; hem mutfağın, pazarın, marketin gerçeğinden hareket ederek, hem de statü hukukuna çalışan memurların niteliğine, vasfına uygun şekilde ücret ayarlaması yapmasını bekliyoruz.
Ocak ayında yüzde 13 refah payı uygulaması getirildi, bu uygulama Cumhurbaşkanı’nın açıklamasına göre temmuz ayında da sürdürülecek. Refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesini istiyoruz. Refah payı demek, büyüyen ekonomiden memurumuzun hak ettiğini almasıdır. Geride bıraktığımız dönemleri hatırlayacak olursak, toplu sözleşme görüşmelerinde yetkili sendika ile hükümet bir ücret artışı oranında anlaşıyor; gerçekleşen enflasyon söz konusu olduğunda, ücret artış oranı ile gerçekleşen enflasyon arasındaki fark da enflasyon farkı olarak memura veriliyordu. Enflasyon farkı ile yetinmek, sadece enflasyon kadar zam yani sıfır zam demektir. Oysa zam yapmak büyüyen ekonomiden, artan milli gelirden pay almaktır. Bu, enflasyon farkının üzerine ancak refah payı verilmesi ile mümkün olur. Yeni kabineden beklentimiz refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesidir.
Hükümet kamu çalışanlarının ücretlerinin asgari ücret kadar olan kısmını vergiden muaf tuttu. Bu olumlu bir adım. Ama yetersiz. Olması gereken, bütün kamu çalışanlarının vergi kesinti oranlarının yüzde 15’e sabitlenmesidir. Bunu yapmadığınızda yılın 6’ıncı ayından itibaren bir üst vergi dilimine, hatta ikinci üst vergi dilimine geçiyoruz. Aldığımız maaş zamları vergi kesintilerinin artması nedeniyle kuş olup uçuyor. 7. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinde bu talebi de masaya yatıracağız.
YHS’lilerin kadro intibaklarının yapılması devlete ek bir külfette getirmeyecek.
Yardımcı hizmetler sınıfında çalışan 110 bin personelin yaptıkları işe ve eğitim durumlarına göre genel idari hizmetler sınıfına alınmasını istiyoruz. Yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelimizin yaptığı hizmetler birçok kamu kurumunda dışarıdan hizmet satın alma yoluyla yürütülüyor. Bu arkadaşlarımız aslında genel idari hizmetler sınıfındaki birçok arkadaşımızla aynı işi yapıyor. Dolayısıyla kadro intibaklarının yapılması devlete ek bir külfette getirmeyecek.
Kamuya alımların sadece 4/A maddesine göre yani kadrolu ve güvenceli şekilde yapılması şarttır.
416 bin civarında 4/B’li memur kadroya alındı. Bu ciddi bir adımdır. Ancak şunun görülmesi lazım. Bunun anlamı şudur: ‘Biz hükümet olarak bir kısım devlet memurunu diğer meslektaşlarından farklı bir statüde kamuda istihdam etmekle yanlış yaptık.’ Dolayısıyla bu yanlışı sürdürmenin anlamı yok. Kamuya alımların sadece 4/A maddesine göre yani kadrolu ve güvenceli şekilde yapılması şarttır. 4/B maddesini asal istihdam modeli olarak kabul etmek doğru değildir.
Önümüzdeki Kurban Bayramı’ndan başlamak kaydıyla kamu çalışanlarını da bayram ikramiyesi kapsamına alalım.
Öte yandan yıllardır söylüyoruz: 12 milyon çalışanına ve emeklisine bayram ikramiyesi verebilen bu ülkenin bütçesi görevi başındaki 3 milyon memura da verebilir. Bu ikramiye ile devletin bütçesi tahrip olmaz. Gelin bu ayrımcılığa son verelim! Önümüzdeki Kurban Bayramı’ndan başlamak kaydıyla kamu çalışanlarını da bayram ikramiyesi kapsamına alalım.
Yeni kabineden talebimiz, mülakatın kaldırılmasına yönelik yasal düzenlemeyi ivedilikle yapılmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı, kamuya alımlarda mülakatı kaldıracaklarını açıkladı. Bakınız; mülakat marifetiyle on binlerce kamu çalışanı hak ettiğini alamadı. Şöyle ki; kamuya alımlarda ya da görevde yükselmelerde yazılı sınavlar, KPSS, görevde yükselme sınavları, yönetici sınavları yapıldı. Yazılı sınavlarda yüksek puanlar alanların bir kısmı mülakatlar marifetiyle elendi. Dolayısıyla bu durum insanlarda ‘Ben bu ülkede başarımla, bilgimle hak ettiğimi alamıyorum’ duygusu yaşattı. Bu durum, bu ülkeye yapılmış en büyük kötülüktür. Mülakatın kaldırılacak olması çok doğru bir adımdır. Kamuya alımlarda, görevde yükselmelerde, yönetici atamalarında mülakat kaldırılmalıdır. Mülakat adaleti, ehliyeti, liyakati öldürüyor. Daha da önemlisi mülakat bu ülkenin insanlarının kurumlara ve devlete olan güvenini sarsıyor. Yeni kabineden talebimiz, mülakatın kaldırılmasına yönelik yasal düzenlemeyi ivedilikle yapılmasıdır.”
TALİP GEYLAN: KAMU ÇALIŞANLARINI YAKINDAN İLGİLENDİREN KONULARDA ACİL DÜZENLEMELER YAPILMALIDIR.
Genel Başkan Vekilimiz Talip Geylan, yaklaşan Toplu Sözleşme dönemi, 4688 sayılı sendikalar kanunu ve kamu personel sistemine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Geylan, “7. Dönem toplu sözleşmesine ciddi hazırlık yapıyoruz. Cumhuriyetin ikinci asrının ilk toplu sözleme görüşmesi olacak. Tüm bu talepleri toplu sözleşmede dile getireceğiz.
Türkiye’nin Kamu Personel Rejimi düzenlemesine ihtiyacı var.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 5 yılı geride bıraktı. Bir projeyi en kamil şekilde hazırlarsınız ama uygulama hayata geçirildiğinizde öngöremediğiniz arazlar çıkar. Bakınız, bu sistem devletimizi Cumhuriyetin ikinci yüzyılına taşıyacak. Peki biz bunu kiminle yapacağız? Devletin kurumları ile yapacağız. Devletin kurumları da bunu devletin memurları ile gerçekleştirecek. Dolayısıyla bir ‘personel rejimine’ ihtiyaç var. Bu konuda Türkiye Kamu-Sen ciddi bir hazırlık süreci başlatmıştır. Çalıştaylar, sempozyumlar, saha araştırmaları ile Türkiye yüz yılına hazırlık noktasında ‘Kamu çalışanlarının sorumluluğu nedir, nasıl olmalıdır?’ konusunda ciddi bir hazırlık yapacağız ve bunu hem parlamentodaki karar vericilere hem de siyasi partilerimizin temsilcilerine ileteceğiz.
Modern bir sendika kanunu diyorsak grev hakkı mutlaka tanınmalıdır.
Yeni parlamentodan bir diğer beklentimiz de özellikle 4688 sayılı sendika kanundaki sorunların giderilmesi yönünde olacaktır. Yasanın hala eksikleri var. Bunları derhal gidererek, ülkemize yakışan bir sendika kanunu hayata geçirmekte ısrarcıyız. Öncelikle grev hakkı olmayan bir sendika kanununun bir ayağı topaldır. Modern bir sendika kanunu diyorsak grev hakkı mutlaka tanınmalıdır. Grevli, toplu sözleşmeli ve kamu çalışanlarına siyaset yapma hakkı tanıyan bir sendika kanunu talebini Türkiye Kamu-Sen olarak 33 yıldır gündeme getiriyoruz. Bu düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir.
Toplu pazarlık masasının güçlenmesi için mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Toplu pazarlık süreci de yeniden düzenlenmelidir. 11 yetkili sendika ve diğer konfederasyonlarla birlikte 13 kişi masada oturuyor. Ancak bu masada sadece bir kişinin imza hakkı var. Yetkili konfederasyon başkanının imzası milyonlarca kamu çalışanının geleceğini belirliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Yüz binlerce üyeyi temsil eden konfederasyonların ve hizmet kollarında yetkili olan sendikaların da o masada imza ve itiraz yetkisinin olması lazım. Toplu pazarlık masasının güçlenmesi için mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekmektedir” dedi.
TALİP GEYLAN: AFET TAZMİNATI 11 İLİMİZDE DE UYGULANMALIDIR
Türkiye Kamu-Sen’in gündeme getirdiği Afet Tazminatı konusunu da değerlendiren Genel Başkan Vekilimiz Geylan, “Afet tazminatı uygulaması, deprem mağduru olan son bir vatandaşımızın dahi yarasına merhem oluncaya kadar devam ettirilmelidir” dedi. Geylan, “Hükümet iki hafta önce önemli bir karar alarak altı ay boyunca deprem bölgesinde görev yapan kamu çalışanlarımıza afet tazminatı ödeyecek. Bu rakam, fazla mesai ile birlikte 3060 TL'ye tekabül ediyor. Bunu ilk gündeme getiren Türkiye Kamu-Sen’dir. Hazırladığımız kapsamlı bir deprem raporunu daha öncesinde Cumhurbaşkanlığına iletmiştik. Bunun devamında o bölgede görev yapmak isteyen kamu çalışanlarının teşvik edilmesi amacıyla afet tazminatının hayata geçirilmesi gerekliliğini ısrarla vurgulamıştık. Bu talebimiz karşılık buldu. Ancak bazı eksiklikleri var. Öncelikle afet tazminatı uygulamasının 11 ilimizin tamamında uygulanması gerekmektedir. İkincisi 6 ay gibi bir süreyle kısıtlanması doğru değildir. Afet tazminatı deprem mağduru olan son bir vatandaşımızın dahi yarasına merhem oluncaya kadar devam ettirilmelidir. Türkiye Kamu-Sen olarak bu noktadaki yazılı başvurumuzu Cumhurbaşkanlığı’na bir kez daha ilettiğimizi belirtmek isterim” diye konuştu.