Elimizden geldiğince yine hukuki terimlere girmemeye çalışacağız. Bu yazımızla konu hakkında üçüncü yazımızı yazmış olmaktayız. Bundan sonraki süreçte bir yazı daha yayımlayacağız ve bu son yazımızda mağdurların hukuki olarak neler yapabilecekleri üzerinde duracağız.
Daha önce yüzlerce bireysel onlarca genel kararla da iptal edilen 1709 şube müdürü ataması için Danıştay İDDK son ve kesin olarak karar vermiştir. Bu karardan sonra 1709 şube müdürlüğü kadrosuna yapılan atamalar hukuken yok hükmündedir. Danıştay İDDK’nın 17/02/2020 tarihli ve E: 2020/4, K: 2020/14 sayılı kararı kamuoyuna bugünlerde yansımıştır. Bu kararla daha önce konuyla ilgili verilen kararlar tek dosyada birleştirilerek ortak ve kesin bir karar verilmiştir. Kısacası MEB şube müdürlüğü kadrolarına yapılan 1709 atamanın hepsi İPTAL edilmiştir.
Anayasamızın 2. Maddesinde “ Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olduğu”, 138. Maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği” ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. Maddesinde “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.” hükümleri bulunmaktadır.
Devletin, yargı denetimine tabi tutulmuş ve yine yargı organlarınca hukuka aykırı olduğu yönünde karar verilmiş bir işlemi uygulamaya devam etmesinin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Hukuk devleti ile hukukun temel kılınması, idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olmasının temel amaçlarının birisi de, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilen bir işlemden dolayı kişilerin daha fazla zarar görmemesi ve menfaatlerinin ihlal edilmemesidir. Yargı kararlarının uygulanma ve yargı kararlarına uyma zorunluluğu, bireylerin hak arama özgürlükleri ile birebir bağlantılı olan bir durumu ortaya koymaktadır. Hak arama özgürlüğüne sahip olan bireylerin, yargı kararlarının uygulanmaması durumunda bu özgürlüğünden de bahsedilemeyeceği açıktır. Yargı kararlarının uygulanmaması Anayasamızın 36. Maddesinde yer alan "A. Hak arama hürriyeti" hükmüne de aykırılık oluşturmaktadır.
Hukuka aykırı bulunan idari işlemler hakkında verilen iptal kararları; varlıklarını hukuka uygunluk karinesinden yararlanmak suretiyle sürdüren idari işlemleri tesis edildikleri tarihe kadar geriye yürür şekilde ortadan kaldırır. Bir başka ifadeyle, iptal kararları; iptal edilmiş olan idari işlemi hukuk âleminde hiç doğmamış hale getirmektedir. Ataması iptal edilen 1709 kişinin kazanılmış hakkından söz edilebilir mi? Bu soruya cevap verecek olursak; kazanılmış haktan söz edebilmek için bu işlemin hukuka uygun tesis edilmiş olması gerekmektedir. Bu yüzden hukuka aykırılığı onlarca mahkeme kararıyla ve Danıştay kararıyla son ve kesin olarak iptal edilen 1709 şube müdürlüğü atamasının hukuka aykırılığı sabittir ve hukuka aykırı işlemlerin kazanılmış hak doğurması mümkün değildir.
Buraya kadar gerçekleştirilen anlatımlar ışığında söylenebilecek en önemli tespit; idari yargı yerlerince verilen kararların uygulanıp uygulanmaması konusunda idarenin herhangi bir "takdir yetkisi"ne sahip olmadığı, bu kararların doğruluğunu tartışma ve buna göre uygulama yetkisinin bulunmadığı, idarelerin bu alandaki yetkilerinin, "bağlı yetki" niteliğinde olduğudur.
Av. Ece Rukiye KALAY /Kamuajans.com